25 Temmuz 2013 Perşembe

Gelin örgütlü bir halkı hiç bir gücün yenemeyeceğini gösterelim!



28 Temmuz Milletvekilliği Erken Genel Seçimlerinde Baraka ve BKP ile birlikte Toplumsal Varoluş Güçleri adında bir güç birlikteliği kuran ve seçimlere katılan Devrimci Komünist Birlik temsilcisi Yusuf Alkım BRT’de yayınlanan resmi propaganda konuşmasında önemli konulara değindi.

Konuşmanın tam metni şöyle:

“Değerli halkımız,
28 Temmuz günü ülkemizin kuzeyinde kurulu olan ayrılıkcı rejim çok kritik bir sınavdan geçecektir. 1974 yılında önce tam da bu günlerde önce Yunan faşist juntasının askeri darbesi ile daha sonra ise bunu bahane eden Türkiye Cumhuriyeti’nin askeri işgali ile, ülkemiz emperyalizmin planları çerçevesinde bölünmüştür. Kuzeyde Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliği altında kurulan sömürgeci rejim tam 39 yıldır toplumun tüm değerlerini ayaklar altına almakta ve planlı asimilasyon poletikası adım adım hayata geçirilmektedir. 

Türkiye Cumhuriyeti egemnleri tarafından bilinçli bir şekilde üretimden koparılarak bağımlı hale getirilen ve ülkemizin kuzey yarısında kurulan ganimet düzeni bu süre zarfında halkımızın bir çok kesimini çeşitli menfaatlerle kendine bağlamış ve her geçen gün çürüyen bu yapıya karşı yükselen tepkileri bastırmayı becerebilmiştir.

Bugün ülkemizin kuzey coğrafyasında Türkiye Cumhuriyeti’nin etkin fiili kontrolü altında yaşayan Kıbrıs Türk Toplumu, uygulanan asmilasyon ve entegrasyon poletikaları sonucunda toplumsal yok oluşla karşı karşıya bulunmaktadır.

2000’li yılların başında mevcut rejime karşı yükselen muhalefet, Annan Planı’nın masaya konması ve çözüm yanlısı söylemleri kullanan ancak rejimle barışık olan güçlerin hareketin önderliğini ele geçirmesi ile kontrol altına alınmış ve günün sonunda halkın barış ve çözüm temelli ayağa kalkışı özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya nezdindeki işgalci pozisyonunun, çözümü destekleyen taraf  pozisyonuna dönüştürmesi için kullanılmıştır.

2004 yılındaki referandumda çözülemeyen Kıbrıs sorunu ve güçlü bir şekilde hükümete gelen CTP döneminde hayata geçirilen bir dizi uygulama, barış ve çözüm yanlısı halk kitlelerinde ciddi bir umutsuzluk ve dağınıklık yaratmıştır. 2008 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin AKP hükümeti tarafından dayatılan ve halk tarafından “Göç Yasası” olarak adlandırılan ekonomik yıkım paketi nedeniyle yeniden hareketlenmeye başlayan muhalefet karşısında, geri adım atmak zorunda kalan CTP hükümeti, kendi eliyle meclise taşıdığı paketi uygulayamayarak erken seçime gitmek durumunda kalmıştır. Yaklaşık 6 yıllık CTP hükümetleri döneminde umutları çalınan halk ne yazık ki CTP’yi cezalandırmanın yöntemini AKP hükümetinin de desteğini alan UBP’yi tek başına hükümete taşımakta görmüştür.

CTP eliyle meclise taşınan ve UBP eliyle uygulamaya konan yıkım poletikaları, sadece ekonomiyi değil toplumun tüm değerlerini daha da hızlı bir şekilde yıkıma uğratmaya başlamıştır. İşte toplumsal değerlere karşı yapılan bu saldırılar nedeniyle 2010 yılının başında 28 Ocak tarihinde ilk Toplumsal Varoluş Mitingi büyük bir kitlesellikle gerçekleştirilmiştir. Bu ilk mitingin önemi; bir yandan rejime karşı net tavır alan yapılar tarafından yükseltilen “Sorun hükümette kim olduğu değil, Türkiye Cumhuriyeti egemenlerinin dayattığı poletikalardır, yani irademizi kendi ellerimize almaktadır” görüşü kitleler tarafından benimsenirken diğer yandan rejimle bağlarını koparamayan CTP ve TDP gibi yapılar buna karşı “biz hükümete gelirsek her şey düzelir” yalanını halka anlatmaya çalışmışlardır.

2 Mart tarihinde yapılan ikinci Toplumsal Varoluş Mitingi başladığı saatlerde dahi benzer söylemlerini sürdüren rejimle barışık yapılar, daha da ileri giderek rejime karşı net tavır alan güçlere karşı halkı kışkırtmaya ve provake etmeye çalışmışlardır. Bizzat CTP ve TDP yetkilileri verdikleri demeçlerle rejime karşı duruş sergileyen yapıları provakatörlükle suçlayarak bizleri küçük bir azınlık olarak lanse etmeye çalışmışlar ve bu şekilde gerici AKP iktidarına yaranmaya çalışmışlardır. Ancak ilkinden daha da yüksek bir katılımla gerçekleşen mitingin başlaması ile büyük bir kitlenin rejime karşı tavır alan yapıları sahiplendiği “Bu memleket bizim biz yöneteceğiz!” “Ankara elini yakamızdan çek!” sloganlarının yüksek sesle meydanı doldurduğu görülmüştür.

İşte bu gelişmeler nedeniyle bundan iki yıl önce yükselen Toplımsal Varoluş Mücadelesinin önü  rejimle bağlarını koparamayan yapılar tarafından kesilmiş ve kendi kontrollerinde hükümetçilik kavgasına alet edilmeye çalışılmıştır. Ancak halk tarafından bunun kabul görmediği anlaşılınca rejime karşı duruş sergileyen yapıların gücünün yetersizliği sayesinde muhalefet söndürülebilmiştir.

Bizler geçmişten beridir çeşitli yollarla toplumun en geniş muhalif kesimlerini kapsayacak iş ve güç birlikteliklerini hayata geçirmeye çalıştık. Özellikle Toplumsal Varoluş Mitingleri sonrasında bu çabalar, gelişen muhalefet hareketlerinin bir kez daha rejim tarafından bastırılamamsı için daha da artırılmıştır. Ancak bu çabalarımız kapsamlı bir ittifakın kurulabilmesine yeterli olmamıştır. Baskın bir şekilde gündeme getirilen erken seçimler bizlerin önüne; bu çabalarımızı daha da yoğunlaştırma ve 28 Temmuz günü gerçekleşecek seçimlerde ortak paydalarda, muhalif kesimleri en geniş şekilde bir araya getirme ve rejime karşı net tavır alan, bağımsız, birleşik bir Kıbrıs’tan, kendi kendimizi yöneteceğimiz, kendi kendimize yeten bir ülke kurmayı hedefleyen güçlü bir muhalif seçenek yaratma görevini koymuştur. İşte bu süreç sonunda rejime karşı net tavır alan tüm samimi kesimlerle görüşülerek Toplumsal Varoluş Güçleri oluşturulmuştur. Tüm farklılklarına rağmen Toplumsal Varoluş Mücadelesinde ortak paydalarda bir araya gelen BKP, Baraka Kültür Merkezi ve biz Devrimci Kominist Birlik bir dizi demokrat, aydın kişiyle birlikte rejime karşı net tavır alan ve bu karşı duruşu BKP çatısı altında seçim platformuna da taşıyan ve 28 Temmuz sonrasında halktan alacağı destekle tüm baskılara ve engellemelere rağmen bu muhalefetini mescil çatısı altına da taşıyacak olan güçlü bir seçenek yarattık. Bunu yaratırken mücadelemizi bu köhne düzeni kuranlara karşı halkların kardeşliği temelinde yaptık!
 
İşte bu nedenle 28 Temmuz gübü BKP Toplumsal Varoluş Güçleri’ne verilecek her bir oy rejimin toplumu yok etmeye yönelik saldırıları karşısında örülecek muhalefet cephesine bir tuğlanın daha konulması anlamına gelecektir. İşte bu nedenle her türlü baskı ve engellemeye rağmen rejimin halkı ülkemizin kuzeyinde demokrasi olduğuna inandırmak için oluşturduğu, ancak hiç bir iradesi olmayan meclise gerçek halk temsilcilerinin girmesine ve orasını bir mücadele alanına dönüştürmesine destek olmak anlamı taşıyacaktır.
 
Bizler BKP Toplumsal Varoluş Güçleri olarak 29 Temmuz’dan itibaren bize destek veren halk kitlelerini örgütlemek ve Toplumsal Varoluş Mücadelesi’nde samimi olan ancak seçim sürecinde bu oluşuma katılmayan tüm diğer yapıları da içeren bir yapılanma kurarak rejime karşı mücadelede atacağımız adımları birlikte karara bağlayacağımız bir süreci başlatacağız.

Şu çok iyi bilinmelidir ki, 28 Temmuz seçimleri ne Toplumsal Varoluş Mücadelesinin başladığı, ne de sona ereceği bir süreçtir. 28 Temmuz’dan sonra kazanacağımız yeni mevziler ile Toplumsal varoluş mücadelesi hayatın her alanını sarmalıdır.

Gelin başta ülkemizin kuzeyinde bu çürümüş düzeni kuranlara ve dahası tüm dünyaya bu ülkede kendi iradesine ve geleceğine sahip çıkan,  başı dik ve  onurlu bir halk kitlesinin olduğunu gösterelim!

Gelin toplumumuzu yok etmeye çalışanlara güçlü bir şekilde “Bu Memleket Bizim Biz Yöneteceğiz!”  diyelim!

Gelin bizi asimilasyon ve entegrasyon poletikaları ile yok etmeye çalışanlara karşı; örgütlü bir halkı hiç bir gücün yenemeyeceğini gösterelim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder