21 Nisan 2014 Pazartesi

KSP adıyla yapılan çarpıtmalar ve zorunlu teşhiri

Bugün DKB içerisinde mücadelesini sürdüren bir çok arkadaşın Marksit siyasal mücadele anlamında ilk örgütlü adımları attığı yer Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek gazetesi ve Kıbrıs Sosyalist Partisi’dir. Yaklaşık 9 yıl boyunca bu yapılanmanın her bir kademesinde ve becerebildiğimiz oranda görev almaya ve bu yapılanmanın siyasetinin örgütlenmesine katkı koymaya ve bu yapılanma içerisinde kemikleşmiş olan çarpık noktalara karşı kararlı bir şekilde mücadele etmeye çalıştık. Ancak yaklaşık iki buçuk yıl önce bu çabanın boşa olduğu ve bu kemikleşen ve giderek daha da çarpık noktalara kayan anlayışları kırmanın pek de mümkün olmadığı kanaatine vararak bu konuda hemfikir olan çok sayıda arkadaşla topluca KSP’den istifa ettik. İstifa edenler arasında istifamızdan dört ay önce gerçekleşen parti kongresinde birlikte seçildiğimiz KSP Merkez Komitesi’nin tüm üyeleri de bulunuyordu. Biz KSP’den istifa ederken mücadelemizi farklı bir örgütlenme çatısı altında sürdüreceğimizi belirttik ve öyle de yaptık. Ve günün sonunda ortaya Devrimci Komünist Birlik çıktı. KSP’den birlikte istifa ettiğimiz arkadaşlardan bir iki tanesi daha sonra bizimle ayrılığa düştü. Kimisi KSP’de kalan anlayışa karşı hep birlikte yönelttiğimiz ve altta aktardığımız eleştirileri geri çekerek KSP’ye geri döndü, kimisi ise mücadeleden tamamen uzaklaştı.

İstifa ederken “Dernekçi, küçük grupçu anlayış; eleştiri adı altında saldırı ve hakareti, tartışma adı altında karşı grubun altını oymayı, ideolojik hassaslık adı altında niyet okumayı, “öküz altında buzağı aramayı”, cımbızlama metotlarını, yalan ve iftirayı seçti. Parti krizi derinleşti.” tespitini yaparak ortaya koyduğumuz önemli noktalardan bazıları şöyleydi:
  • “Konuşmaktan, kelime cımbızlamaktan, devamlı düşman yaratıp onunla savaşarak hayatta kalmaktan ve gerçek bir parti oluşturmak için kılını dahi kıpırdatmayıp taşın altına elini koyanlara saldırmaktan, demokratik yolla seçilen Merkez Komitesi’ni kelleci, onu destekleyenleri de ‘kelle’ olarak nitelemekten başka bir işe yaramayanların nasıl partili olduklarını görmek ve göstermek istiyoruz.
  • Bizler, onların tabiriyle küçük burjuva, maceracı ve parti düşmanıysak, ve bizlerin ayrılmasıyla önleri açılacaksa buyursunlar yapsınlar. 30 sene sonra başladıkları yere dönmenin, bu süre içerisinde kendi yapılanmalarına tek bir kişiyi dahi kazanamamalarının sorumluluğunu bizlere, dürüst devrimcilere veya o hiç ümit beslemedikleri işçi sınıfına tekrar tekrar yükleyip yüklemeyeceklerini görmek ve göstermek istiyoruz.
  • Düşman üreterek ve kendi kendine o “düşmanlarla” savaşarak siyasi anlamda hayatta kalmayı strateji haline getirmiş zihniyet, kendi dar grupları dışında kimsenin kalmadığı KSP’yi nasıl idare edecek görmek ve göstermek istiyoruz.
  • Artık önlerinde sözde ideolojik sapkınlar da olmadığına göre KSP’yi işçilerle, emekçilerle, kadınlarla, köylülerle, gençlerle nasıl buluşturacaklarını görmek ve göstermek istiyoruz.
  • Partinin inançlı militanlarını hizip, kariyer ve hırslar uğruna kaybedenler, nasıl yeni insan kazanacaklar, kazandıklarını da “gözünün üstünde kaşın var” diyerek nasıl bir kalemde harcayacaklar görmek ve göstermek istiyoruz.
  • Devrimci siyasete hayatın bizzat kendisi tarafından zafer payesi verildiği koşullarda kapıldıkları burjuva-emperyalist çözüm umutlarının yıkıntısıyla nasıl Marksist-Leninist bir örgüt inşa edecekler görmek ve göstermek istiyoruz.”
Dileyenler istifa yazısının tamamına şu linkten ulaşabilirler:http://www.kibrispostasi.com/index.php/cat/35/news/60038

Bu istifa yazısında şöyle demiştik: “Ya kariyerist yılgınları partiden atmak, ya da zaten ana gövdesini bizlerin oluşturduğu ekibimizle örgütlü mücadelemize KSP dışında devam ederek, bu ekibi bizlerin ayrılmasıyla birlikte KSP enkazının altında bırakmak. Bizler, ikinci yolu seçiyoruz.”

KSP’den istifa etmemizden sonra geçen süreçte bir çok gelişme yaşandı ve yaşanan her yeni gelişme bizlerin KSP’den istifa etmemizin ne kadar da yerinde bir karar olduğunu ve istifa ederken ortaya koyduğumuz noktaların haklılığını kanıtladı. Bizler ikinci yolu seçerek mücadelemizi kararlı ve planlı bir şekilde KSP dışında devam ettiriyoruz. KSP ise giderek daha da büyük bir enkaza dönüşüyor. İşin acı tarafı ise o dönem bizimle birlikte aynı duruşa sahip olan KSP’den istifa ederken ortaya koyduklarımızla tam bir hemfikirlik içerisinde olan bazı arkadaşlar da bu enkazın oluşmasına katkı koymaktadırlar.

KSP’den istifa etmemizden sonra KSP’de kalan çarpık anlayışla gereksiz ve yararsız polemiklere girerek boşa zaman harcamamayı bir prensip haline getirdik ve bu prensibi hala daha korumaktayız. KSP adıyla temsil edilen çarpık anlayışa karşı açık tavır takınmak zorunlu hale gelmediği sürece bu arkadaşları muhattap almıyoruz. Ve bu yazıyı da bir zorunluluk olarak gördüğümüz için kaleme alıyoruz. Bu yazıyı zorunlu hale getiren şey; KSP adıyla temsil edilen çarpık anlayışın son dönemde yaşanan iş ve güç birlikteliği çalışmalarına yönelik birkaç gün önce “SEÇİMLER için SOL'da BİRLİK ÜZERİNE” başlığıyla yayınladığı yazıdır.

Yayınlanan yazıda “Yeni “solda birlik” ilkelerini savunan yoldaşlar (bunlar arasında Gelecek gazetesi ve DKB de vardır)” denilerek alttaki ifadeler kullanılıyor:

“Onlar (AKEL ve CTP kastediliyor bn.) Kıbrıs'ın (ve dolayısıyla insanlığın) tüm sorunlarını emperyalist sistem içinde çözmek istiyorlar ve çabalarını bu çerçeve içine hapsediyorlar. Aynı tavır solda birlikçilerin tümünde de görmekteyiz.”

““Solda birlik” ilkelerinin stratejik temeli nedir? Bu temel Kıbrıs Sorununun çözümünü BM çatısı altında, ve aynı zamanda AB çatısı altında halletmeyi önerir. Yani Dünya Emperyalist sistemi hem Dünyada sapasağlam ayakta duracak, hem Kıbrıs bu sistemin tutarlı bir parçası olarak kalacak, hem de Kıbrıs'ın bağımsızlık sorunu, Kıbrıs'ın özgürlük sorunu, Kıbrıs'ın Demokrasi sorunu, Kıbrıs'ın barış sorunu, Kıbrıs'ın milletler arası kardeşlik, yani birlik sorunu çözülecek. “Solda birlik” ilkeleri ile Kıbrıslı Türklerin varlığını korumanın başka yolu ve yordamı olmadığı ilan ediliyor. Halbuki Kıbrıslı Türkleri (vede Kıbrıslı Rumları) bu temel üzerinde inşa edilen şu veya bu sözde çözüm türüyle korumanın imkanı vede ihtimali yoktur.”

“Ve tabii ki AKEL ve CTP'de bu önermeye destek olmamışlarıdır. Çünkü bu partilerin ve yeni “solda birlik” ilkelerini savunanların yaklaşımına temel olan şey emperyalizmin varlığını korumaktır.”

“Ancak “solda birlik” ilkelerini savunan arkadaşlar tarafımızdan kabul edilmesi sözkonusu olmayan Kıbrıs Sorunu konusundaki yaklaşımlarını işbirliği ilkelerine eklemekte ısrar ederek KSP'nin siyasi duruşunun aleyhine kendi görüşlerini empoze etme yaklaşımı sergilediler. Partimiz bu yaklaşım karşısında böyle bir “solda birlik” ilkelerine imza atmayı reddetti.”

Bu ifadeler hiç bir şekilde devrimci siyasi etiğe sığmamaktadır. Bu siyaset yapma biçimi ancak ve ancak yalana ve dolana dayalı burjuva siyaset biçimi olabilir. Çünkü yukarda aktardığımız yazıda ortaya konanlar dayanaksız ve gerçekleri bilerek çarpıtmaktan başka bir şey değildir.

KSP’den temsilcilerin de katıldığı iş ve güç birliği toplantılarında sözlü olarak ortaya konanlar yanında yazılı olarak ortaya konanlar da vardır. Yapılan toplantılarda “ortak bir çerçeve metni” oluşturulması için YKP temsilcisi tarafından herkese dağıtılan örnek bir metin vardır. Bu metin daha önce farklı kesimlerle aynı amaçla yürütülen çalışmalar sonucunda ortaya çıkan bir metindir. Toplantıda KSP temsilcisine dağıtılan metnin hiç bir bağlayıcılığının olmadığı, ilgili metnin farklı kesimlerle birlikte oluşturulduğu ve bu yapılırken herkesin hassasiyetlerinin gözetilmeye çalışıldığı, şuan oluşturulmaya çalışılan iş ve güç birlikteliğinin ise daha farklı bir kapsamda olduğu ve ilgili metindeki yaklaşımlardan  sadece herkesin kabul edeceği noktaların alınabileceği, dahası tümüyle yeni bir metin de yazılabileceği üstüne basa basa belirtilmiştir. KSP kendi karar alma organlarında konuyu değerlendirdikten sonra altı ısrarla çizilmesine rağmen sadece bir örnek olarak dağıtılan ve hiç bir bağlayıcılığı olmayan metin gerekçe gösterilerek iş ve güç birlikteliği çalışmalarından çekildiğini bildirmiştir.

Bunun üzerine KSP’den yollanan mesaja bu kez aynı çerçevede 20 Mart 2014 tarihinde yazılı bir cevap verilmişti. DKB temsilcisi Yusuf Alkım tarafondan yazılan cevap şöyledir:

“Hala daha kendi istediğiniz gibi anlamaya ve göstermeye devam ediyorzunuz, son toplantıda Murat (YKP temsilcisi) tarafından verilen metin sadece bir fikir jimnastiği olsun diyedir, bu bir kaç kez belirtildi. Bu metnin hiçbir bağlayıcılığının olmadığı, bazı noktalarının kullanılabileceği ya da toptan çöpe atılabileceği da açıkça belirtildi. KSP'den toplantıya katılan kişinin Kıbrıs sorunu ile ilgili hiçbir ortak paydada buluşmamızın mümkün olmadığını belritmesi nedeniyle Kıbrıs sorunu konusunda bir açılım yapılmasın önerisi geldi. Ve bizler de eğer Kıbrıs sorunu konusunda işgale, garantörlüklere, NATO şemsiyesi altında bir anlaşma modeline karşı olmak, bağımsız birleşik demokratik bir Kıbrıs modelini birlikte dillendirmek ortak paydalar olarak öne çıkarılmayacaksa oluşacak işbirliğinin bir anlamının olmayacağını belirttik. Ancak KSP temsilcisi arkadaş bu noktaların kendi anladıkları çözümden farklı olduğu ve ortak payda olarak ortaya konamayacağını belirtti. Yani işbirliğini sadece birlikte seçimlere girme, bunun altının ise tamamen her yapının kendi siyaseti ile doldurulması önerisinde bulundu ve kabul görmedi. Şimdi hala daha örnek olarak verilen ve hiçbir bağlayıcılığı olmadığı belirtilen metni gerekçe göstermek doğru değildir...”

Bu yazılı cevaba KSP tarafından hiç bir şekilde yanıt verilmemiştir.

KSP’nin çekilmesinden sonra, DKB olarak YKP ve Çağ-Sen ile Ortak Muhalefet Alanı adıyla sürdürmekte olduğumuz iş ve güç birliğinin ilan ettiği ortak manifestosu ise şöyledir:

“Kıbrıs’ın kuzeyindeki rejime karşı mümkün olan en geniş muhalif güçbirliği bloğunu oluşturmayı amaçlayan örgüt ve bireyler olarak bir araya gelmiş bulunuyoruz.
Benimsediğimiz ideallerimiz; İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde yer alan tüm hak ve özgürlüklerin hayata geçirildiği; insanların ırk, renk, cinsiyet, cinsel yönelim, dil, din, siyasi görüş, ulusal veya etnik kökeninden dolayı ayrımcılığa uğramadığı; baskı ve sömürünün yaşanmadığı; halktan, ezilenden, doğadan, özgürlükten, eşitlikten, barıştan, adaletten, demokrasiden yana bir düzenin kurulduğu; tüm ezilenlerin, işçilerin, emekçilerin, memurların, küçük esnafın, göçmenlerin, kadınların, köylülerin, gençlerin, emeklilerin, engellilerin, LGBTİ bireylerin, dışlanan, yok sayılan ve yok edilmeye uğraşılan bütün kesimlerin söz sahibi olduğu; bağımsız, birleşik, federal bir Kıbrıs’tır.
İnanıyoruz ki; adamızda uzun yıllardır olağanüstü hal yaşanmasına neden olan Kıbrıs sorunu, birçok sorunun temel kaynağıdır. Ortadoğu’yu ve bölgedeki yeraltı ve yerüstü kaynaklarını kontrol altında tutmak isteyen emperyalist güçlerin Türkiyeli, Yunanistanlı ve Kıbrıslı işbirlikçileri de kullanarak sürekli canlı tuttuğu bu sorun yüzünden, Kıbrıslılar yıllardan beri çatışmalar, savaşlar yaşamakta, bunların yol açtığı türlü sorun ve acılarla boğuşmaktadır. Hatırlanacağı gibi, Yunan Cuntası’nın 15 Temmuz 1974’te gerçekleştirdiği faşist darbenin ardından, Türkiye Cumhuriyeti (TC) Devleti, 20 Temmuz 1974’te askeri müdahalede bulunarak Kıbrıs’ın coğrafi ve siyasi olarak bölünmesini sağlamış ve adanın kuzeyinde tamamen kendi kontrolünde, uluslararası kararlarla da teyit edilen “bölgesel bir alt yönetim” oluşturmuştur. Türkiye, Cenevre Konvansiyonu’na aykırı bir şekilde, savaş suçu işleyerek, 1974’ten günümüze Kıbrıs’ın kuzeyine nüfus aktararak demografik yapıyı da değiştirmiştir. Değişen demografik yapıyı bir araç olarak kullanan ve Kıbrıslı Türkler’in siyasi iradesini gasp eden bu baskıcı rejim, ateşkes koşullarını da ileri sürerek tüm Kıbrıslıların insan hak ve özgürlüklerini açıkça çiğnemekte ve uluslararası hukuka aykırı bir biçimde adadaki varlığını sürdürmektedir.
TC’nin yeraltı ve yerüstü silahlı kuvvetlerinin yanı sıra her türlü ekonomik ve kamusal yararı olan hizmet sektörü yani bankaları, üniversiteleri, okulları, dershaneleri, otelleri, kumarhaneleri, hava yolları, nakliye şirketleri, kargo şirketleri, telekomünikasyon şirketleri, televizyonları, gazeteleri, lokantaları, pastahaneleri, dini kurumları, su işleri dairesi, toplu konut idaresi gibi devlet daireleri çok özel ayrıcalıklar sağlanarak Kıbrıs’a taşınmış ve Kıbrıs’ın kuzeyindeki tüm sektörler, TC’nin kamu ve özel kurumlarının mutlak hakimiyeti altına alınmıştır. Kısaca söylemek gerekirse, hayatın her alanı TC’nin kurumları, memurları ve sermayesinin işgali altındadır. Kıbrıslı Türkler, TC’nin adanın kuzeyinde uygulamakta olduğu sistematik asimilasyon politikaları neticesinde, toplumsal olarak yok oluş noktasına gelmiştir. Hem işbirlikçi hükümetlerin, hem de sistem içi muhalefetin ayrılıkçı rejimle bütünleştiği bu siyasi yapıda Kıbrıslı Türkler, uluslararası statüden yoksun bir şekilde hiçbir düzeyde temsil edilememekte, sesini duyuramamaktadır. Oysa son dönemde, Kıbrıs sorunuyla ilgili bir takım gelişmeler yaşanmakta, emperyalist güçlerin bölgemizde yeni bir ayar yapma çalışmaları yoğunlaşmaktadır. Bu gelişmeler olurken, Kıbrıs’ta yaşayan emekçilerin iradesinin ortaya konmasına her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır.
Böylesi koşullarda, çözüm bütün Kıbrıslıların insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygılı olmalı, herhangi bir yabancı ülkenin garantörlüğünü reddetmeli, NATO ya da benzeri bir ittifakın hegamonyasını dışlamalı, Kıbrıs’ı tam bağımsızlığa kavuşturmalıdır. Varılacak anlaşma, Kıbrıs’ın yeniden birleşmesini, tüm yabancı askerlerden ve üslerden arındırılmasını, işgale son verilmesini sağlamalı; toplumların üzerinde mutabık kaldığı bağımsız Kıbrıs’ı hayata geçirmelidir.
Bizler, Kıbrıs sorunu ve diğer toplumsal sorunlar yanında yaklaşan yerel seçimlerde de iş ve güç birliği yapmayı, mümkün olan en geniş muhalefet bloğunu oluşturmayı hedeflemekteyiz. Bu amaçla; başta Lefkoşa olmak üzere, mümkün olan belediyelerde ortak belediye başkan adaylarının belirlenmesi, Lefkoşa Belediye Meclisi üyeliği için Yeni Kıbrıs Partisi ismiyle seçimlere girilmesi ve adayların da isim bazında saptanması için çalışmalarımızı başlatmış bulunmaktayız. Çalışmalarımızın koordinasyonunu sağlamak amacıyla, bugüne kadar blok içinde yer alacağını açıklayan örgüt ve bireylerden oluşan bir ortak komiteyi de belirlemiş bulunmaktayız. Güç birliğine ileride katılacak örgütlerin temsilcilerinin de yer almasıyla komite gelişerek güçlenmeye devam edecektir. Bu vesileyle, iş ve güç birliğimizi daha da genişletmek amacıyla, ülkemizdeki rejime karşı mücadele eden tüm siyassal yapı, örgüt ve bireyleri muhalefet bloğuna katılmaya çağırıyoruz.”

Yürütülen iş ve güç birlikteliğinin prensiplerini ortaya koyan yukardaki metin tüm kamuoyuna ilan edilmiş olmasına karşın KSP’nin hala daha “Onlar (AKEL ve CTP kastediliyor bn.) Kıbrıs'ın (ve dolayısıyla insanlığın) tüm sorunlarını emperyalist sistem içinde çözmek istiyorlar ve çabalarını bu çerçeve içine hapsediyorlar. Aynı tavır solda birlikçilerin tümünde de görmekteyiz.”  çarpıtmasını yapması ve daha da ileri giderek alttaki yalan iddialarda bulunması kabul edilebilr değildir.

““Solda birlik” ilkelerinin stratejik temeli nedir? Bu temel Kıbrıs Sorununun çözümünü BM çatısı altında, ve aynı zamanda AB çatısı altında halletmeyi önerir. Yani Dünya Emperyalist sistemi hem Dünyada sapasağlam ayakta duracak, hem Kıbrıs bu sistemin tutarlı bir parçası olarak kalacak, hem de Kıbrıs'ın bağımsızlık sorunu, Kıbrıs'ın özgürlük sorunu, Kıbrıs'ın Demokrasi sorunu, Kıbrıs'ın barış sorunu, Kıbrıs'ın milletler arası kardeşlik, yani birlik sorunu çözülecek.” “Çünkü bu partilerin (AKEL ve CTP kastediliyor) ve yeni “solda birlik” ilkelerini savunanların yaklaşımına temel olan şey emperyalizmin varlığını korumaktır.”

Tekrar ediyoruz; bu çarpıtamaya, yalana ve dolana dayanan burjuva siyaset biçimidir. KSP bu siyaset biçimini sürdürecekse yolu sonuna kadar açıktır. Ancak bilinmelidir ki DKB hiç kimsenin Marksizm-Leninizm’in saygın proleter siyasetini kirletmesine, ona leke sürmesine izin vermemekte kararlıdır. Ve KSP adıyla yapılan bu çarpıklara KSP içerisinde yer alarak ortak olanlar eşit derecede sorumluluk sahibidirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder