Ekim Devrimi’nin 96. yılına yaklaştığımız bu günlerde Sovyetler
Birliği’nin önderlerinden J. V. Stalin’in 6-7 Kasım 1927’de, Bolşeviklerin
gazetesi Pravda’da yayınlanan “Ekim'in onuncu yıldönümü dolayısıyla” başlıklı
yazısını tekrardan okumak gerekiyor.
Stalin bu yazısında Sovyetler Birliği’nin tüm dünya işçi sınıfı ve onun
sosyalist devrimi için önemini ortaya koyarken şöyle diyordu:
“Bugün artık dünyanın emekçi kitlelerini karanlıkta el yordamıyla
dolaşan ve perspektiften yoksun "kör bir kalabalık" olarak görmek
mümkün değildir, çünkü Ekim Devrimi, onlar için, yollarını aydınlatan
ve perspektifler veren bir fener dikmiştir. Eskiden ezilen sınıfların
dileklerini ve isteklerini açığa vurmak ve gerçekleştirmek için açık, evrensel
bir forum olmamışsa, bugün bu forum ilk proletarya diktatörlüğünün şahsında
vardır. Bu forumun yok edilmesinin, "ileri ülkelerin"
toplumsal ve siyasi yaşantısını uzun bir süre için dizginsiz, kara bir
gericiliğin karanlıklarına daldıracağından hiç kuşku duyulamaz.
"Bolşevik devlet"in salt varlığı olgusunun, gericiliğin karanlık
güçlerine gem vurduğu ve ezilen sınıfların kurtuluşları için mücadeleyi
kolaylaştırdığı yadsınamaz.”
Stalin henüz daha hayattayken Sovyetler Birliği’nde güç kazanmaya
başlayan revizyonistler, Stalin’in tüm karşı mücadelesine rağmen onun ölümü ile
birlikte daha da güç kazandılar ve iktidarı tamamen ele geçirdiler. Stalin
sonrasında Sovyetler Birliği’nde 40 yıla yakın bir süre “komünizme geçiş”
kandırmacası ile uygulanan kapitalizmin resterasyonu, 1990’a gelindiğinde
çöküşü getirdi. Bugün ne yazık ki dünya halklarının ve komünistlerin Sovyetler
gibi bir yolumuzu aydınlatan perspektifler veren bir feneri ve evrensel formu
yok. Ve Stalin’in belirttiği gibi bu formun yok edildiği günümüz koşullarında
kara bir gericiliğe dalmış bulunuyoruz. Bu kara gericiliği dağıtacak olan ve
yeni fenerler, yeni evrensel formlar yaratacak olan hiç kuşkusuz ki
Marksizm-Leninizmin kılavuzluğunda ve Sovyetler Birliği’nden elde edilen
muazzam deneyimlerle yürütülecek mücadeledir.
Sovyetler Birliği çökertilmiş ve gerici karanlık etrafı sarmış olabilir,
ancak Stalin’in söyledikleri hala daha geçerlidir; “Kapitalizmin
"istikrar" çağı geçmiştir, onunla birlikte burjuva
düzeninin sarsılmazlığı efsanesi de.” Bugün yaşanan krizler ve dünyanın
dört bir yanında yükselen mücadeleler bunun en iyi ıspatıdır!
EKİM DEVRİMİ'NİN ULUSLARARASI KARAKTERİ
J. V. STALİN
Ekim'in onuncu yıldönümü dolayısıyla
Ekim Devrimi salt "ulusal çerçevede" bir devrim değildir. O
herşeyden önce uluslararası çapta, dünya çapında öneme sahip bir devrimdir,
çünkü o dünya insanlık tarihinde eski kapitalist dünyadan yeni sosyalist
dünyaya doğru temel bir dönemeç demektir.
Eskiden devrimler genellikle devletin dümenindeki bir sömürücüler
grubunun yerini bir başka sömürücüler grubunun almasıyla sonuçlanırdı.
Sömürücüler değişirdi, sömürü kalırdı. Kölelerin kurtuluş hareketleri döneminde
böyle oldu. İngiltere'de, Fransa'da, Almanya'da bilinen "büyük"
devrimler döneminde böyle oldu. Proletaryanın, tarihi kapitalizme karşı
çevirmek amacını taşıyan onurlu, kahraman ama yine de başarısız kalan ilk
girişimi olan Paris Komünü'nden söz etmiyorum.
Ekim Devrimi bu devrimlerden ilkesinde ayrılmaktadır. O kendine amaç
olarak, bir sömürü biçiminin yerine bir başka sömürü biçimini, bir sömürücüler
grubunun yerine bir başka sömürücüler grubunu geçirmeyi değil, insanın insan
tarafından her türlü sömürülmesini ortadan kaldırmayı, kim olursa olsun bütün
sömürücü grupları ortadan kaldırmayı, proletaryanın diktatörlüğünü kurmayı,
bugüne dek var olan bütün ezilen sınıflar arasında en devrimci sınıfın
iktidarını kurmayı, yeni bir toplum, sınıfsız, sosyalist toplumu örgütlemeyi
almaktadır.
İşte bu yüzden Ekim Devrimi'nin zaferi, insanlık tarihinde köklü bir dönemeci,
dünya kapitalizminin tarihsel kaderinde köklü bir dönemeci, dünya
proletaryasının kurtuluş hareketinde köklü bir dönemeci, bütün dünyanın
sömürülen yığınlarının mücadele yöntemlerinde ve örgütlenme biçimlerinde, yaşam
tarzı ve geleneklerinde, kültür ve ideolojisinde köklü bir dönemeci
kaydetmektedir.
Ekim Devrimi'nin uluslararası çapta, dünya çapında öneme sahip bir
devrim olmasının nedeni budur.
Bütün ülkelerin ezilen sınıflarının, kendisinde kurtuluşlarının
güvencesini gördükleri Ekim Devrimi'ne karşı besledikleri derin sempatinin
kaynağı da burada yatar.
Ekim Devrimi'nin, bütün dünyadaki devrimci hareketin gelişmesi üzerinde
etkide bulunduğu bir dizi temel sorun sayılabilir.
1— Ekim Devrimi herşeyden önce, dünya emperyalizmi cephesini yarmış, en
büyük kapitalist ülkelerden birinde emperyalist burjuvaziyi devirmiş ve
sosyalist proletaryayı iktidara getirmiş olmasıyla önemlidir.
Ücretli köleler sınıfı, mazlumlar sınıfı, ezilenler ve sömürülenler
sınıfı insanlık tarihinde ilk kez egemen bir sınıf durumuna yükseldi, ve
onların bu örneği tüm ülkelerin proletaryasını bulaşıcı bir hastalık gibi
etkiliyor.
Bu, Ekim Devrimi yeni bir çağ, emperyalizmin ülkelerinde proleter
devrimleri çağını başlattı demektir.
O üretim araçlarını ve aletleri; büyük toprak sahiplerinin ve
kapitalistlerin elinden aldı ve toplumsal mülkiyete dönüştürdü, ve böylece
burjuva mülkiyete karşı sosyalist mülkiyeti getirdi. Bunu yapmakla, burjuva
mülkiyetinin dokunulmaz, kutsal ve sonsuz olduğu şeklindeki kapitalistlerin
yalanını ortaya çıkardı.
O, iktidarı burjuvaziden kopardı, burjuvaziyi siyasi haklardan yoksun
kıldı, burjuva devlet aygıtını parçaladı ve iktidarı Sovyetlere geçirdi;
böylece burjuva parlamentarizminin, kapitalist demokrasinin karşısına,
Sovyetlerin sosyalist iktidarını, proleter demokrasiyi çıkardı. Lafargue daha
1887'de, devrimin ertesi günü "bütün eski kapitalistler seçim hakkından
yoksun kılınacaklardır" derken haklıydı. Ekim Devrimi bunu
gerçekleştirerek, şimdi burjuva parlamentarizmi yoluyla sosyalizme barışçıl geçişin
mümkün olduğu şeklindeki sosyal-demokrat yalanı ortaya çıkardı. Ama Ekim
Devrimi burada durmadı ve duramazdı da. Eskiyi, burjuva düzenini yıktıktan
sonra, yeniyi, sosyalist düzeni kurmaya koyuldu. Ekim Devrimi'nin on yılı,
Parti'nin, sendikaların, Sovyetlerin, kooperatiflerin, kültür örgütlerinin,
ulaşımın, sanayiin, Kızıl Ordu'nun inşasının on yılıdır. Sosyalizmin SSCB'de
inşa alanındaki tartışılmaz başarıları, proletaryanın ülkeyi burjuvazi olmadan
ve burjuvaziye karşı başarıyla yönetebileceğini, sanayii
burjuvazi olmadan ve burjuvaziye karşı başarıyla inşa
edebileceğini, tüm ülke iktisadını burjuvazi olmadan ve burjuvaziye karşı
başarıyla yönetebileceğini, kapitalist kuşatmaya rağmen sosyalizmi
başarıyla inşa edebileceğini açıkça göstermiştir. Başın ve vücudun diğer
bölümlerinin mide olmadan yapamayacakları gibi, sömürülenlerin de sömürücüler
olmaksızın yapamayacaklarını söyleyen eski "teori" sadece antik çağın
ünlü Romalı senatörü Menenius Agrippa'ya ait değildir. Bu "teori", şimdi
genel olarak sosyal-demokrasinin siyasi "felsefesi"nin, özel olarak
da sosyal-demokratların emperyalist burjuvaziyle koalisyon politikasının köşe
taşını oluşturmaktadır. Bir önyargı niteliğine bürünen bu "teori",
bugün kapitalist ülkeler proletaryasının devrimcileşmesinin önündeki en ciddi
engellerden biri durumundadır. Ekim Devrimi'nin en önemli sonuçlarından biri,
onun bu yalancı "teori"ye ölümcül bir darbe indirmiş olmasıdır.
Ekim Devrimi'nin bu ve buna benzer sonuçlarının, kapitalist ülkelerdeki
işçi sınıfının devrimci hareketine ciddi bir etki yapmadan kalamadıklarını ve
kalamayacaklarını kanıtlamaya hâlâ gerek var mı?
Kapitalist ülkelerde komünizmin sürekli ilerleyişi, bütün ülkelerin
proleterlerinin SSCB işçi sınıfına olan sempatilerinin artması, nihayet işçi
delegasyonlarının Sovyetler ülkesine akışı gibi bütün dünyaca bilinen olgular,
Ekim Devrimi'nin serptiği tohumun şimdiden ürün vermeye başladığını kuşkuya yer
bırakmayacak bir biçimde göstermektedir.
2— Ekim Devrimi emperyalizmi yalnızca egemenlik merkezlerinde, yalnızca
"anavatan"larda sarsmadı. O aynı zamanda emperyalizmin cephe
gerisine, çevresine de bir darbe vurdu ve emperyalizmin sömürge ve bağımlı
ülkelerdeki egemenliğini sarstı.
Büyük toprak sahiplerini ve kapitalistleri deviren Ekim Devrimi, ulusal
ve sömürgesel baskı zincirlerini parçaladı ve kocaman bir devletin istisnasız
bütün ezilen halklarını bu baskıdan kurtardı. Proletarya, ezilen halkları
kurtarmaksızın kendini kurtaramaz. Ekim Devrimi'nin karakteristik
özelliklerinden biri, Sovyetler Birliği'nde bu ulusal ve sömürgesel devrimleri,
ulusal kin ve uluslararasında çatışmalar bayrağı altında değil, tam tersine
Sovyetler Birliği'ndeki milliyetlerden işçilerin ve köylülerin karşılıklı
güveni ve kardeşçe yakınlaşması bayrağı altında, milliyetçilik adına değil,
enternasyonalizm adına yapmış olmasıdır.
Tam da bizim ülkemizde ulusal ve sömürgesel devrimler proletaryanın
önderliğinde ve enternasyonalizm bayrağı altında gerçekleşmiş olduğu için, tam
da bu yüzden, parya halklar, köle halklar, verdikleri örnekle bütün dünyanın
ezilen halklarını kazanarak, insanlık tarihinde ilk kez gerçekten özgür
ve gerçekten eşit halklar durumuna yükselmişlerdir.
Bu, Ekim Devrimi yeni bir çağı, dünyanın ezilen ülkelerinde
proletaryayla ittifak içinde, proletaryanın önderliğinde sömürgesel
devrimler çağını başlattı demektir.
Eskiden, fi tarihinden beri, dünyanın adi ve üstün ırklara, renkliler ve
beyazlara bölündüğü, birincilerin uygarlığa uymayan ve sömürülmeye mahkûm,
ikincilerin ise uygarlığın tek taşıyıcısı ve birincileri sömürmekle görevli
oldukları "kabul edilirdi". Şiimdi bu efsane yıkılmış ve bir kenara
atılmış olarak görülmelidir. Ekim Devrimi'nin en önemli sonuçlarından biri,
gerçekte, Sovyetik gelişme yoluna girmiş Avrupalı olmayan kurtulmuş halkların,
gerçekten ileri bir kültür ve gerçekten ileri bir uygarlığı geliştirmede
Avrupalı halklar kadar yetenekli olduğunu pratikte göstererek, bu efsaneye
öldürücü bir darbe indirmiş olmasıdır.
Eskiden, ezilen ulusların kurtuluşunun tek yönteminin burjuva
milliyetçiliği yöntemi olduğu, ulusların birbirinden ayrılması yöntemi,
onların aralarını bozma, çeşitli ulusların emekçi yığınları arasındaki ulusal
düşmanlığı güçlendirme yöntemi olduğuna inanmak "olağan"dı. Şiimdi bu
efsaneyi yalanlanmış olarak görmek gerekir. Ekim Devrimi'nin en önemli
sonuçlarından biri, gerçekte, ezilen halkların özgürlüğe kavuşmasında proleterce,
enternasyonalist yöntemi tek doğru yöntem olarak görmenin olanaklı ve amaca
uygun olduğunu pratikte göstererek, en değişik halklardan işçilerin ve
köylülerin kardeşçe birliğinin gönüllülük ve enternasyonalizm temelinde
mümkün ve amaca uygun olduğunu pratikte göstererek, bu efsaneye ölümcül bir
darbe indirmiş olmasıdır. Tüm ülkelerin emekçilerinin gelecekteki yekpare dünya
ekonomisi içinde birleşmesinin örneği olan Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri
Birliği'nin varlığı, kaçınılmaz olarak bunun doğrudan kanıtı olarak
görülmelidir.
Söylemeye gerek yok ki, Ekim Devrimi'nin bu ve benzer sonuçları sömürge
ve bağımlı ülkelerdeki devrimci hareket üzerinde ciddi bir etki yapmadan kalamazdı
ve kalamaz. Çin'de, Endonezya'da, Hindistan'da vb. ezilen halkların devrimci
hareketinin gelişmesi ve bu halkların SSCB'ye olan sempatilerinin artması gibi
olgular, bunun kesin kanıtlarıdır.
Sömürgelerin ve bağımlı ülkelerin tam bir rahatlıkla sömürülebildiği ve
ezilebildiği çağ geçmiştir.
Sömürgelerde ve bağımlı ülkelerde kurtuluş devrimi çağı, bu ülkeler proletaryasının
uyanış çağı, devrimde hegemonyası çağı başlamıştır.
3— Emperyalizmin merkezlerinde olduğu gibi cephe gerisinde de devrim
tohumunu serpen, "anavatan"larda emperyalizmin iktidarını zayıflatan
ve sömürgelerdeki egemenliğini sarsan Ekim Devrimi, bunları yapmakla dünya
kapitalizminin tümünün varlığını soru işareti haline getirmiştir.
Emperyalizm koşulları altında, kapitalizmin kendiliğinden gelişmesi — bu
gelişmenin eşit olmaması sonucu, çatışmaların ve silahlı çarpışmaların
kaçınılmazlığı sonucu, nihayet şimdiye dek görülmemiş bir emperyalist katliam
sonucu — kapitalizmin çürümesi ve can çekişmesi sürecine dönüşmüşse, Ekim
Devrimi ve onun sonucu olarak kocaman bir ülkenin kapitalist dünya sisteminden
ayrılması, bu süreci hızlandırmadan, dünya emperyalizminin temel direklerinin
altını oymadan edemezdi.
Dahası var. Emperyalizmi sarsan Ekim Devrimi, aynı zamanda ilk
proletarya diktatörlüğünün şahsında uluslararası devrimci hareketin güçlü ve
açık bir üssünü, daha önce hiçbir zaman var olmamış olan ve şimdi
dayanabileceği üssü yarattı. Dünya devrimci hareketinin açık bir merkezini,
daha önce hiçbir zaman var olmamış olan ve etrafında bütün ülkelerin
proleterlerini ve ezilen halklarını emperyalizme karşı devrimci bir birleşik
cephede örgütleyerek onların kümelenebileceği o merkezi yarattı.
Bu, herşeyden önce, Ekim Devrimi'nin, dünya kapitalizmine artık hiçbir
zaman iyileştiremeyeceği ölümcül bir yara açmış olması demektir. İşte bu yüzden
kapitalizm, Ekim'den önce sahip olduğu "denge"ye ve
"istikrar"a bir daha kavuşamayacaktır. Kapitalizm kısmen istikrara
kavuşabilir, üretimini rasyonalleştirebilir, ülkenin yönetimini faşizme
bırakabilir, işçi sınıfına belli bir süre için boyun eğdirebilir; ama artık
hiçbir zaman, eskiden gösterişini yaptığı "sakinliği" ve
"güveni", "denge"yi ve "istikrar"ı
bulamayacaktır, çünkü dünya kapitalizminin bunalımı öyle bir gelişme aşamasına
varmıştır ki, devrimin alevleri kâh emperyalizmin merkezlerinde, kâh
çevresinde, kapitalist yamaları hiçe indirgeyerek ve kapitalizmin devrilmesini
günbegün yakınlaştırarak kendilerine kaçınılmaz olarak bir geçit açacaklardır.
Aynen bilinen masaldaki gibi: "Kuyruğunu çekse gagası batağa batıyor,
gagasını çekse kuyruğu."
Bu, ikinci olarak, Ekim Devrimi'nin, tüm dünyanın ezilen sınıflarının
gücünü ve önemini, cesaretini ve savaşkanlığını belirli bir yüksekliğe çıkarmış
ve egemen sınıfları bu ezilen sınıfları yeni ve ciddi bir etken olarak hesaba
katmak zorunda bırakmış olması demektir. Bugün artık dünyanın emekçi
kitlelerini karanlıkta el yordamıyla dolaşan ve perspektiften yoksun "kör
bir kalabalık" olarak görmek mümkün değildir, çünkü Ekim Devrimi, onlar
için, yollarını aydınlatan ve perspektifler veren bir fener dikmiştir. Eskiden
ezilen sınıfların dileklerini ve isteklerini açığa vurmak ve gerçekleştirmek
için açık, evrensel bir forum olmamışsa, bugün bu forum ilk proletarya
diktatörlüğünün şahsında vardır. Bu forumun yok edilmesinin, "ileri
ülkelerin" toplumsal ve siyasi yaşantısını uzun bir süre için dizginsiz,
kara bir gericiliğin karanlıklarına daldıracağından hiç kuşku duyulamaz.
"Bolşevik devlet"in salt varlığı olgusunun, gericiliğin karanlık
güçlerine gem vurduğu ve ezilen sınıfların kurtuluşları için mücadeleyi
kolaylaştırdığı yadsınamaz. Aslında bütün ülkelerin sömürücülerinin
Bolşeviklere karşı besledikleri hayvani kinin açıklaması burada yatar. Tarih,
her ne kadar yeni bir temel üzerinde de olsa, yineleniyor. Eskiden feodalizmin
devrilmesi döneminde nasıl "Jakoben" adı bütün ülkelerin
aristokratlarında korku ve tiksinti uyandırıyorduysa, bugün de, kapitalizmin
devrilmesi döneminde, "Bolşevik" adı burjuva ülkelerde öyle korku ve
tiksinti uyandırıyor. Ve tersine, nasıl Paris, geçmişte yükselen burjuvazinin
temsilcilerine bir barınak ve okul görevi görüyorduysa, bugün de Moskova
yükselen proletaryanın temsilcilerine öyle barınak ve okul görevi
görüyor. Feodalizmin Jakobenlere karşı beslediği kin, onu çökmekten
kurtaramadı. Kapitalizmin Bolşeviklere karşı beslediği kinin, onu kaçınılmaz
yıkılışından kurtaramayacağından kuşku duyulabilir mi?
Kapitalizmin "istikrar" çağı geçmiştir, onunla birlikte
burjuva düzeninin sarsılmazlığı efsanesi de.
Kapitalizmin yıkılış çağı geldi.
4— Ekim Devrimi, yalnızca ekonomik ve toplumsal-siyasi ilişkiler
alanında bir devrim değildir. O aynı zamanda işçi sınıfının kafasında, işçi
sınıfının ideolojisinde de bir devrimdir. Ekim Devrimi, marksizmin bayrağı
altında, proletarya diktatörlüğü düşüncesinin bayrağı altında, emperyalizm ve
proleter devrimleri çağının Marksizmi Leninizmin bayrağı altında doğdu ve
güçlendi. Dolayısıyla Ekim Devrimi, Marksizmin reformizm üzerindeki, Leninizmin
sosyal-demokratizm üzerindeki, III. Enternasyonal'in II. Enternasyonal
üzerindeki zaferi demektir.
Ekim Devrimi, Marksizm ile sosyal-demokratizm arasında, Leninizmin
politikası ile sosyal-demokratizmin politikası arasında aşılmaz bir uçurum
dikmiştir. Eskiden, proletarya diktatörlüğünün zaferinden önce
sosyal-demokrasi, proletarya diktatörlüğü düşüncesini açıkça yadsımadan, ama
aynı zamanda bu düşüncenin gerçekleşmesini hızlandırmak için hiç, ama hiçbir
şey yapmadan, gösteriş yapabilirdi, çünkü sosyal-demokrasinin böyle bir
davranışı kapitalizm için hiçbir tehlike yaratmıyordu. O dönemde
sosyal-demokrasi ve Marksizm biçimsel olarak aynı, ya da hemen hemen aynı şey
olarak görülüyordu. Şimdi, proletarya diktatörlüğünün zaferinden sonra, herkes
kendi gözleriyle Marksizmin nereye götürdüğünü ve zaferinin anlamının ne olabileceğini
gördükten sonra, artık sosyal-demokrasi kapitalizm için belli bir tehlike
yaratmadan Marksizm bayrağı altında gösteriş yapamaz, proletarya diktatörlüğü
düşüncesiyle flört edemez. Uzun zamandan beri Marksizmin düşüncesiyle
bozuştuğundan, şimdi Marksizmin bayrağıyla da bozuşmak zorundaydı, Marksizmin
ürünü olan Ekim Devrimi'ne karşı, dünyadaki ilk proletarya diktatörlüğüne karşı
açık ve yanlış anlamaya meydan bırakmayan bir tavır aldı. Marksizmden
uzaklaşmak zorundaydı ve gerçekten de uzaklaştı, çünkü bugünkü koşullarda insan
dünyadaki ilk proletarya diktatörlüğünü açıkça ve kayıtsız-şartsız
desteklemeden, kendi burjuvazisine karşı-devrimci mücadele yürütmeden, kendi
ülkesinde proletarya diktatörlüğünün zaferinin koşullarını yaratmadan kendine
Marksist diyemez. Sosyal-Demokrasi ile Marksizm arasında bir uçurum açıldı.
Bundan böyle Marksizmin tek taşıyıcısı ve tek savunucusu
Leninizmdir, komünizmdir.
Ama işler orada kalmadı. Sosyal-Demokrasi ile Marksizm arasına ayrım
çizgileri çeken Ekim Devrimi, sosyal-demokrasinin, dünyanın ilk proletarya
diktatörlüğüne karşı, kapitalizmin doğrudan savunucuları kampında yerini alması
sonucunu getirdi. Adler ve Bauer, Wells ve Levi, Longuet ve Blum baylar
"Sovyet rejimini" kınadıkları ve parlamenter "demokrasi"yi
överek göklere çıkardıklarında, bununla SSCB'de kapitalist düzenin yeniden
kurulmasından yana, "uygar" ülkelerde kapitalist köleliğin
sürdürülmesinden yana mücadele ettiklerini ve edeceklerini söylemek
istemektedirler. Bugünkü sosyal-demokratizm, kapitalizme verilmiş bir ideolojik
dayanaktır. Lenin, bugünkü sosyal-demokrat politikacıların "işçi hareketi
içinde burjuvazinin gerçek ajanları, kapitalist sınıfın işçi uşakları"
olduklarını; "proletarya ile burjuvazi arasındaki içsavaşta"
kaçınılmaz bir biçimde "Komüncülere karşı Versaycıların yanında" saf
tutacaklarını söylediğinde bin kez haklıydı. İşçi hareketi içinde
sosyal-demokratizmin işini bitirmedikçe, kapitalizmin işini bitirmek
olanaksızdır. İşte bu yüzden, kapitalizmin can çekişmesi devri, aynı zamanda,
işçi hareketi içinde sosyal-demokrasinin de can çekişmesi devridir. Ekim
Devrimi'nin muazzam önemi, diğer şeylerin yanısıra, dünya işçi hareketi içinde
Leninizmin sosyal-demokratizm üzerinde kesin zaferinde yatmaktadır.
İşçi hareketinde II. Enternasyonal'in ve sosyal-demokratizmin egemenliği
çağı sona ermiştir.
Leninizmin ve III. Enternasyonal'in egemenlik çağı başlamıştır.
"Pravda" No. 255,
6-7 Kasım 1927.
LENİNİZMİN SORUNLARI, İNTER YAYINLARI