18 Nisan 2015 Cumartesi

Faşist zorbaları lanetliyoruz!

Dün Mağusa’da gerçekleştirilecek olan bir sanat etkinliğinde, sırf Ermeni kökenli olmasından dolayı tiyatrocu Aret Vartanyan’a yönelin faşist gruplar tarafından provakasyon yapılmıştır. Tiyatro salabuna girmeye ve linç saldırısı gerçekleştirmeye çalışan grup polis tarafından zorlukla engellenmiştir.

Bu gerici eylemi gerçekleştiren grup aralasında, ülkemizde öğrenci sıfatıyla bulunan ve insanlık düşmanı suç teşkil eden bu eyleme katılan çok sayıda yabancı kökenli kişi de bulunmaktadır.

Kuzey Kıbrıs’ta kurulmuş olan sömürgeci işgal düzeni bu ülkenin devrimci, demokratlarına karşı her türlü tedbiri alırken, ülkemizde öğrenim gören yurtsever öğrencilerin kimi barışçıl eylemlerine dahi müdahale eden ve bir çok kez bizlere karşı davalar açılıp kimi zaman da yurtdışı kararları alınırken, devletin polis güçlerine karşı taşlarla saldıran, etraftaki arabalara zararveren bu gruplara karşı herhangi bir yaptırım uygulanmaması, bu düzenin gerici yapısının yansımasıdır.

Devrimci Komünist Birlik olarak bu faşisst zorbalığı lanetliyoruz!

Kurulan seçim kürsülerinde demokrasi nutukları atan düzen partiler ve bu gerici zihniyetleri geçmişte makamlarında kabul edip destek olan adayları bu grupların ülkemizin kuzeyinde örgütlenip güçlenmelerinde pay sahibidirler!

Milli ve etnik temelde ırkçı düşüncelerle halkları bölmeye çalışmak insanlık düşmanlık bir suçtur! Bu suçu işleyenleri ülkemizden def etmeli ve milleti, dini, dili, ırkı ne olursa olsun ülkemizde yaşayan tüm işçilerin, emekçilerin birlikteliğine dayanan ortak bir düzen kurmalıyız.

Yaşasın dünya halkarın kardeşliği! Faşizme geçit yok!

3 Şubat 2015 Salı

Devrimci Komünist Birlik siyaseti ve mücadele anlayışı

Devrimci Komünist Birlik kuruluşundan bugüne geçen üç yıllık sürede bir çok konuda, çeşitli siyasal tezler ve açılımlar ortaya koymuştur. Ve koymaya da devam etmektedir. Buna rağmen bazı çevreler DKB'nin siyaseti olmayan, siyaset üretmeyen bir yapı olduğunu iddia edebilmektedirler.

Altta bugüne kadar DKB imzası ile ya da DKB adına DKB'li yoldaşlarımız tarafından ortaya konan siyasal metinlerin en önemlileri, konu başlıklarına göre bir liste şeklinde bulunmaktadır. Elbette bunlar dışında DKB'nin yayınladığı bir çok bildiri ve DKB'yi temsil eden yazılar bulunmaktadır. Tümünü de bu listeye eklemeye gerek duymuyoruz. Gerek DKB sayfalarında gerekse de www.gelecekgazetesi.net sayfasından bu kaynaklara ulaşılabilir.

Bizi ısrarla verimsiz ve ileri taşımayacak tartışmalara çekmeye çalışanlar, eğer ortak mücadele zeminleri yaratma ve ülke derimci mücadelesine katkı koyma konusunda samimi iseler, bizleri "siyaseti olmayan" "siyaset üretmeyen" "siyasal tartışma yürütmekten kaçan" bir yapı olarak nitelemek yerine, biraz zahmet edip bizlerin siyasal zeminini yansıtan bu metinleri incelerler ve yanlış gördükleri noktalar varsa bizleri açıklıkla siyasal temelde eleştirirler. Bizler bu çerçevedeki eleştirileri değerli görür ve hatalı yönlerimiz varsa onları düzeltmeye çalışırız. Marksist-Leninist yapılanmanın gerektirdiği yaklaşım bu şekilde olmalıdır.


·         Siyasi İdeolojik Açılımlar:
Devrimci Komünist Birlik Kuruluş Bildirgesi

İnsanlığın gelişimi ve komünizm

Din üzerine

Stalin'in “Leninizmin Temelleri” kitabından bir bölüm ve çıkarılan bazı sonuçlar

Haklı taleplerimizle alanlara!

Omuz omuza mücadeledeyiz!

Geçit Yok Emperyalizme!

"HAZİRAN" GÜNLERİNİN SAKLADIKLARI

Özneleşme mücadelesinde insan!

Kavazoğlu’nu anmak...

Bir ölüm yıl dönümü

Kıbrıs işçi sınıfının mücadele zemini...


·         Kıbrıs Sorunu ve mücadele anlayışımız:
Kıbrıs Sorunu ve Devrimci Çözüm

Kıbrıs sorunu ve süreç üzerine
http://devrimcikomunistbirlik.blogspot.com/2013/11/kbrs-sorunu-ve-surec-uzerine.html

Kıbrıs sorunu ve mücadele yöntemleri

İşgale karşı tavır ve birlikte mücadele!

Durumumuz ve gelmekte olana hazırlanmak

İşgale ve emperyalizme karşı mücadeleye, sokağa!

İnsanlık suçu işleyenler hesap versin!

Göbek bağını reddediyoruz!

Geçişler, çözüm ve mücadele...

Nasıl bir mücadele?

Mücadeleyi adım adım örmek

Süreç ve görevler


·         Demokrasi mücadelesi:
İşgal, demokrasi ve ifade özgürlüğü (Devrimci Kopuş, Sayı 1)

Tam demokrasi ve proleterya diktatörlüğü üzerine...

Doğrudan mı yoksa Sovyet Demokrasisi mi?

Devrimcilerin demokrasi mücadelesi

Doğrudan Demokrasi Üzerine

Ekim Devrimi’nin 96. yılında Sovyetlerin izinde!


·         İş ve Güçbirlikletikleri:
Rejime karşı işbirliği ile ilgili

İş ve güç birlikteliği önerileri üzerine

Geçmişten ders almak ve “Toparlanmak

Siyasal önderliği kim üstlenecek?

Toplumsal Varoluş Hareketi üzerine

14 Ağustos İşgal karşıtı eylemler:
14 Ağustos "Diren Kıbrıs!" eylemlilik bildirgesi

Toplumsal Varoluş Güçleri süreci:
Devrimci Komünist Birlik temsilcisi Yusuf Alkım'ın BRT propaganda konuşması:

TVG’nin sonu ve çıkarılan dersler

Ortak Muhalefet Alanı Süreci:
"Bize dayatılan bu düzeni, reddediyoruz!"


·         Diğer sol yapıların yaklaşımları ve eleştirisi
KSP adıyla yapılan çarpıtmalar ve zorunlu teşhiri

Sol neden param parça...

Sol-sekterizm...

14 Ağustos eylem süreçleri...


·         Militarizm ve Vicdani Red konusu:
Vicdani Red Hakkı ve devrimci anlayış (Devrimci Kopuş, Sayı 1)

Askerlik, silahsızlanma ve Leninist bakış açısı üzerine


·         Emek mücadelesi  ve sınıfsal talepler
DKB’den iş mahkemeleri ve sendikalaşma sendikalara ziyaret

Yeterli düzeyde ücret, insanca yaşayabilme olanağı!

Sefaleti kanıtlarcasına; Yeni asgari ücret!

Özel sektör çalışanlarının durumu

Köle işçiliğin ilanı!


·         Gençlik Örgütlenmesi:
Sınıfın Gençlik Birliği kuruluş manifestosu

Uyuşturucuyla zehirlenen değil, üreten bir gençlik için!


·         Kadın Sorunu:
8 Mart Mücadele Günüdür ve Kızıldır!

Bir 8 Mart daha ve ezilen kadınlar...


·         Yunanistan’daki sınıf mücadelesi:
Yunanistan’daki gelişmeler ve önemi...


·         Nükleer enerji ve çevre mücadelesi:
Zaman daralıyor! (Devrimci Kopuş, Sayı 2)


·         Suriye savaşı
Emperyalist savaşa ortak olmayacağız!


·         LTB grev süreci ve yerel seçimler:
Lefkoşa’yı Bu Pislikten DEVRİM Temizler!

Rejime karşı mücadeleye!

Lefkoşa Türk Belediyesi halkındır!

Bu kez sonuna kadar mücadele!

LTB seçimleri ve devrimci sorumluluk

29 Ocak 2015 Perşembe

Yunanistan’daki gelişmeler ve önemi...

Sovyetler Birliği’nin dağılması ile birlikte dünya işçi, emekçilerinden yana güçlü bir dayanağın kalmadığı koşullarda, tek başına hakimiyetini kuran emperyalist kapitalizm, dünya işçi ve emekçi halkları üzerindeki baskı ve saldırılarını giderek artırdı. Sovyetler’in dağılması ile birlikte sadece tek kutuplu bir yapı değil, devasa yeni pazarların ortaya çıkması süreci de yaşandı. Emperyalist kapitalizm kendi hakimiyeti altında olmayan bu pazarları ele geçirmek için büyük bir hırsla harekete geçti.  Bu gelişme emperyalist ülkelere büyük bir rahatlama ve krizden uzak bir dönem geçirme olanağı yarattı.

Bu geçici barış dönemi çok uzun süremezdi ve sürmedi. 10 yıl gibi bir süre zarfında bu pazarlar ele geçirilerek paylaşıldı. Dahası bu süreçte dünya emperyalist güçlerine Sovyetler’in mirasını yağmalayarak güçlenen Rusya ve “sosyalizm” adı altında güçlü bir devlet kapitalizmi yaratan Çin gibi yeni ülkeler de dahil oldu. Yeni emperyalist güçlerin ortaya çıkması ile birlikte pazar kavgası giderek arttı ve her geçen gün daha da artıyor.

2000’li yıllara gelindiğinde emperyalist kapitalizm çok ciddi bir krizin eşiğindeydi. Ancak bunun farkında olan başta ABD merkezli kapitalist güçler, kendi kontrollerinde suni krizler yaratarak gelmekte olan büyük krizi atlatmaya, en azından ertelemeye çalıştılar. Kendi örgütledikleri yönünde ciddi kanıtlar bulunan, en iyimser durumda dahi buna göz yumdukları kesin olan 11 Eylül saldırıları ile birlikte yeni bir yıkımlar ve yağmalara dayalı savaş dönemi başlatıldı. Bu sayede hem savaş ekonomisi artırıldı, hem yıkılan ülkelerin yeniden inşası sayesinde ekonomik canlılık yaratıldı, hem de yeni sömürü alanları yaratılarak ABD merkezli emperyalist kamptaki ülkelerin ekonomik yönden rahatlatılması sağlandı.

ABD merkezli emperyalist kampın aldığı bu önlemlerle bir süreliğine ertelenen ekonomik kriz, 2008’de kapıya dayandı ve dünyanın dört bir yanında yıkıcı etkilerde bulunmaya başladı. Bugün kriz ve etkileri halen daha devam etmekte ve önümüzdeki, en azında, kısa vadede de devam edeceği görülebilmektedir.

Krizin Yunanistan’a yansımaları
İşte bu gelişmelere bağlı olarak Yunanistan’da da ciddi toplumsal dönüşümler yaşandı. Emperyalist ekonomik krizin en çok etkilediği ülkelerden birisi de Yunanistan oldu. Çok hızlı ve derin bir şekilde, geniş halk kitleleri yıkıma uğratılarak yoksullaştırıldı. İşsizlik % 25 gibi devasa boyutlara ulaştı. Bu gelişme ülkede onlarca genel grevin eşlik ettiği ciddi bir muhalif hareketlilik yarattı. Bununla birlikte bir yanda Yunanistan Komünist Partisi (KKE) ve bu süreçte oluşan Radikal Sol Koalisyon (SYRIZA) gibi sol söylemlere sahip örgütler yükselirken, diğer yanda da Altın Şafak gibi faşist örgütler güç topladı.

Bugün % 36 civarı bir oya ulaşan ve parlamentonun neredeyse yarısını kazanan SYRIZA’ya biraz daha ayrıntılı bakacak olursak görünen şudur: SYRIZA 2000’li yılların başında, çok farklı sol siyasetlerden örgütlerin bir araya gelmesi ile oluşan ve süreç içerisinde giderek gelişen bir yapılanma. Özellikle 2008 krizi ile birlikte gerek IMF tarafından, gerekse Avrupa Birliği’nin ekonomik kurmayı konumundaki Troyka tarafından Yunanistan’a dayatılan ekonomik paketler ve kemer sıkma politikaları, Yunanistan halkında giderek yükselen tepkilere neden oldu. Dayatılan kemer sıkma politikalarına karşı çıkarak halkın tepkilerini en popüler şekilde dillendirmeyi başaran SYRIZA, kısa bir sürede gücünü katlayarak artırdı.

SYRIZA’nın hükümete gelmesine benzer gelişmeler aslında ilk kez Yunanistan’da ortaya çıkmış değil. 2000’li yıllarla birlikte Venezüella, Bolivya gibi Latin Amerika ülkelerinde ve hatta ülkemizin güneyinde AKEL’in hükümete gelmesi ile birlikte, bir dizi ülkede yakın geçmişte de benzer “sol” “sosyalist” söylemlere sahip hükümetler oluşmuştu. Bu ülkelerin her birinin kendine özgü süreçleri ve farklı özellikleri elbette vardır. Burada bahsettiğimiz benzerlik “sol” “sosyalist” söylemlere sahip olan partilerin seçimlerde çoğunluğu sağlayarak hükümete gelmeleridir.

SYRIZA’nın politikaları
Tam da bu noktadan hareketle, tıpkı SYRIZA benzeri söylemlere sahip partilerin hükümete geldiklerinde yaptıkları, yapabildiklerine bakıldığında, SYRIZA’nın da yapabileceklerini tahmin etmek kolaylaşıyor. Örneğin SYRIZA’nın 2012’deki manifestosu ile 15 Eylül 2014’te hükümete gelmeleri durumunda yapacaklarını ortaya koydukları Selanik programı arasında dahi rahatlıkla çok ciddi farklılıklar görülebilmektedir. Örneğin geçmişte ileri sürülen; özel bankalar, hastaneler ve stratejik önemdeki eski kamu kuruluşlarının yeniden millileştirilmesi, NATO üyeliğinden çıkılması gibi vaatlerin geri çekildiği ve bunun yerine özellikle AB ile çatışmadan, uzlaşı içerisinde “sosyal adaletin sağlanması” yönünde adımlar atılmasının hedeflendiği görülebilmektedir.

SYRIZA’nın yapabilecekleri
Bu noktada SYRIZA’nın ne yapabileceği, nereye kadar ilerleyebileceği ile ilgili bazı olasılıkları ortaya koymakta fayda vardır. Öncelikle SYRIZA’nın devrimci bir program ve buna bağlı kapitalist düzeni ortadan kaldırmaya yönelik devrimci bir perspektifte olmadığını belirtmek gerekiyor. SYRIZA mevcut kapitalist düzen içerisinde elde edilebilecek bir dizi reformlarla özellikle yoksul, emekçi kesimlerin yaşam koşullarını iyileştirmek ve kapitalist ekonomik yapılanmayı daha “işlevsel” hale getirerek ülke ekonomisini canlandırmayı hedeflemektedir. Yani SYRIZA Marksist devrimci bir programlar değil reformist bir programla hükümete gelmiş durumdadır. Zaten Marksist devrimci bir programa sahip olan partilerin hedefi burjuva demokrasilerinde hükümete gelerek, kapitalist üretim ilişkilerinin hakim olduğu bir ülke yönetiminde yer almak değil, burjuva demokrasisini ortadan kaldırarak, işçi sınıfı önderliğinde, emekçi halkların ittifakına dayalı proleter bir demokrasi örgütlenmesiyle sosyalist üretim ilişkilerine dayalı bir ülke inşa etmektir. Bu nedenle SYRIZA’dan Marksist temelde devrimci adımlar atmasını beklemek boşunadır. Ancak dünyanın dört bir yanında ve ülkemizde, bir tarafta liberal politikalara batmış olan sözde sosyal demokrat çevrelerin kendilerini de SYRIZA’yla özdeşleştirme çabaları, diğer tarafta ise devrimci söylemlerle siyaset yapma çabasında olan bazı kesimlerin SYRIZA’ya devrimci bir iktidar gömleği giydirme çabaları görülebilmektedir. SYRIZA’nın yarattığı ‘umut patlaması’nı bir şekilde kendilerine yontmaya ve bunun üzerinden prim sağlamaya çalışan bu yapıların ilk grubu bu sayede kendi liberal politikalarının üstünü örtmeye çalışırken, ikinci gruptakiler de kitlelerin SYRIZA hükümetinden büyük beklentiler içerisine girmesine ve günün sonunda SYRIZA’nın bu politikalarla hareket ettiği oranda kaçınılmaz başarısızlığı sonrasında oluşacak moral çöküntüye zemin hazırlamaktadırlar. Bu iki gruba bir de SYRIZA’nın bu yükselişinin altında yatan ve devrimci güçler açısından büyük önem taşıyan etkenleri görmezlikten gelerek yaşanan gelişmeleri tamamen değersizleştirenlerden oluşan üçüncü grup da eklenmelidir.

SYRIZA ne olduğundan daha ilerici, ne de liberallerin bulunduğu konum kadar gerici bir yapıdadır.

SYRIZA’nın yükselişinin etkenleri
SYRIZA’nın özellikle işçi, emekçi yoksul kitlelerin desteği ile bugün ulaşmış olduğu güç, Yunanistan’da ta 1900’lerin başından beri devam eden büyük mücadelelerin sonucunda ortaya çıkmıştır. Özellikle II. Dünya Savaşı ve sonrasındaki Yunanistan İç Savaşı yıllarında Nazi işgaline karşı komünistlerin önderliğinde yükseltilen büyük halk direnişi, 1960’lar ve 70’lerde Faşist Askeri Cunta yönetimlerine karşı verilen kavga ve son yıllarda emperyalist kemer sıkma politikalarına karşı büyüyen isyanın yarattığı bir karşı duruştur. Özellikle son yıllarda gerçekleştirilen 10’larca genel grev ve sokak muhalefeti sonucunda, diğer mualif güçlerle birlikte SYRIZA da güçlenmiştir. Ve dayanılamaz bir baskı altında olan işçi, emekçi yoksul kitleler çok daha sancılı bir süreci gerektiren büyük bir devrimci dönüşüm yerine, daha popüler söylemlerle mevcut düzen içerisinde nefes alma boruları yaratmayı öneren SYRIZA’ya umut bağlamayı tercih etmişlerdir. Burada esas önemli olan nokta bir çok sorunlu yönü olan SYRIZA’nın örgütsel başarısı değil, Yunanistan’da emek düşmanı emperyalist dayatmalara karşı SYRIZA’yı ve diğer ilerici güçleri destekleyen büyük bir halk kitlesinin oluşudur. Bu kitleler yukarıda da bahsettiğimiz gibi on yıllardır çeşitli vesilelerle emperyalist politikalar karşı büyük direnişler sergilemiş olan bir halkın mensubudurlar. Ve bugün yine benzer bir direnişi sergilemektedirler. AB’nin emek düşmanı dayatmalarına karşı durarak boğazlarına geçirilen ilmiği söküp atmaya çalışmaktadırlar.

SYRIZA’nın birçok farklı kesimin bir araya gelerek oluşturduğu bir koalisyon olmasına rağmen, özellikle son yıllardaki sokak direnişlerinde oluşan taban örgütlenmelerine dayanmaması, giderek tabandan kopuk bir merkezi liderlikle yönetilmeye başlanması, giderek yumuşatılan ve AB ile uyumlu hareket etmeyi tercih eder pozisyona gelen politikaları ile birleştirildiğinde, orta vadede büyük bir çöküş yaşamasının kaçınılmaz olduğu görülmektedir.

Önümüzdeki süreçteki olasılıklar
Önümüzdeki süreçte yaşanılabileceklerle ilgili olarak iki farklı olasılık öne çıkmaktadır. Bunlardan birincisi SYRIZA’nın AB kurmayları ile uzlaşarak onların da mali desteği ile kapitalist üretim ilişkilerinin temellerine zarar vermeyecek şekilde, ülkedeki sosyal adaletin geliştirilmesi ve bu sayede isyan noktasında olan yoksul kesimlerin beklentilerinin bir oranda karşılık bulmasının sağlanmasıdır. Bu olasılığın gerçekleşmesi için başta Almanya, Fransa ve İngiltere gibi AB’nin büyük güçlerinin ABD’nin de desteği ile SYRIZA hükümetine zaten bir dizi gelişmiş kapitalist ülkede var olan uygulamaları hayata geçirmesine göz yummaları gerekmektedir. Ki bu mümkündür, çünkü SYRIZA’yı destekleyen kitlelerin ondan umudunu keserek daha radikal politikaları savunan hareketlere kayması bu emperyalist güçler için çok daha büyük bir tehdit oluşturabilir. Burada belirleyici olacak olan Yunanistan’daki muhalif kitlelerin bilinç ve örgütlülük düzeylerindeki yöndür. Eğer kitleler pes etmeme ve daha radikal tavır alma yönelimindeyseler bu olasılık emperyalistler açısından en akla yatın olanı olabilir. İkinci olasılık ise SYRIZA’nın kendisini destekleyen kitlelerin beklentilerini bir nebze de olsa karşılayamayarak gücünü kaybetmesi ve kitlelerin ya daha gerici pozisyondaki faşist yapılanmalara ya da daha ilerici politikalara sahip devrimci örgütlenmelere yönelmesidir.

Devrimcilere düşen görev
Bu notada biz devrimciler açısından öne çıkan; gerek birinci, gerekse ikinci olasılıkta kitlelerin doğru bir yönelime girmelerine nasıl etkide bulunabileceğimiz sorusu olmalıdır. Bu sorunun cevabı öyle kolayca şablonlara oturtarak verilemez. SYRIZA’yı cepheden eleştirip,  ondan umudunu kesecek kitlelere güçlü bir alternatif yaratamadığımız koşullarda kitleler ya mücadeleye sırtlarını dönecekler ya da daha gerici yapılanmalara yönelecekler. Diğer yandan SYRIZA’nın günün sonunda işçi, emekçilerin sorunlarına köklü çözümler üretmesi mümkün olmayan ve kapitalist üretim ilişkilerinin ortadan kaldırılması ana sorununu önüne koymayan reformist politikalarını kitleler nezdinde teşhir etmediğimiz ve işçi, emekçi kitlelerin kapitalist düzene karşı pozisyon almalarını sağlamadığımız oranda da kimi “solcu” kesimlerin düştüğü gibi SYRIZA ‘hayalperestliği’ pozisyonlara da düşebiliriz.

Şu bir gerçektir ki; SYRIZA’nın kapitalist üretim ilişkilerini ortadan kaldırmayı temel almayan reformist politikaları hayata geçirildiği oranda kitlelerde kapitalizmi ortadan kaldırmaya gerek olmadığı, bu yapı içerisinde de insanlık yararına kazanımlar elde edilip güzel bir yaşam sürdürülebileceği yanılsaması oluşması muhtemeldir. Devrimcilerin görevi ise kitlelerin bu yanılsamaya düşmesini engellemek, kapitalizm koşullarında elde dilebilecek kazanımların ancak kitlelerin örgütlü gücü devam ettiği sürece, yani sömürenler cephesi yeniden güçlerini toplayarak karşı saldırıya geçene kadar korunabileceğini anlatmak, gerçek, kalıcı kurtuluşun; kapitalist sömürü çarklarının kırılıp, tüm devlet yapılanması ile birlikte sökülüp atılması ve yerine sosyalist üretim ilişkilerinin kurulması ile mümkün olacağını işçi emekçi kitleler nezdinde bilince çıkarmak olmalıdır.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi; SYRIZA ne olduğundan daha ilerici, ne de liberallerin bulunduğu konum kadar gerici bir yapıdadır.

Kıbrıslı devrimciler, komünistler olarak bizler açısından Yunanistan’da yaşanan gelişmeler son derece önemlidir. Tıpkı hemen diğer yanımızdaki Kürdistan’da yaşanan başta Kobane ve diğer Kürt bölgelerindeki halk direnişi gibi. Aynı şekilde Türkiye’de Haziran Ayaklanması ile başlayan ve bugün giderek işçi sınıfının belini doğrultarak yükselttiği mücadeleler, Ortadoğu’nun ve dahası dünyanın birçok yerinde halkların devam ettirdiği direnişler, her biri de insanlığın sömürüye karşı yürüttüğü ortak mücadelenin dallarıdır.


Kıbrıslı Devrimci Komünistler olarak bizler de örgütlülüğümüzü artırmalı ve yakın dönemde ülkemizi de içine alması kuvvetle muhtemel olası devrimci dalgalanmalara hazırlanmalıyız.

7 Ocak 2015 Çarşamba

Devrimci Kopuş Ocak 2015/1 tarihli ikinci sayısı çıktı

Devrimci Komünist Birlik olarak yayınladığımız siyasal bültenimiz "Devrimci Kopuş"un Ocak 2015/1 sayısı çıktı.

DKB olarak ülkemizde ve dünyada öne çıkan konuları ele alacağımız "Devrimci Kopuş" bülteninde siyasal yaklaşımımızı ortaya koymayı ve ülke devrimci mücadelesine katkı yapmayı hedefliyoruz.

Bültenimize Devrimci Kopuş Sayı 2 linkinden PDF formatında ulaşabilir ya da sizlere basılı olarak elden ulaştırmamız için 0542 863 66 60 numaralı telefondan bizlere ulaşabilirsiniz.

6 Ocak 2015 Salı

SGB, “Sınıfa” Çağırıyor!


Başlangıçlar kendi gerekliliklerini birçok neden içerisinde bulur. Birikimlerin, ihtiyaçların ve zorunlulukların sonucudur. Bu anlamıyla her başlangıç; aslında var olan hareketin içerisinde yer tutan güç ve güçlerin yeni bir cepheden mücadeleye kattığı taze bir soluktur. Sınıfın Gençlik Birliği, bu soluğun sahibi olabilmek için gençliğin cephesinden atılan bir adım olarak yerini alıyor. 

Evet, böylesi bir soluğa ihtiyacımız var. Kıbrıs’ın işçi ve öğrenci gençliğinin emperyalist-kapitalist kuşatmayı yarabilmesi, bu kuşatmanın var ettiği “yabancılaşma, çürüme ve bireysel kurtuluş” yıkıntıları karşısında siyasal bir güç olarak yer alabilmesi için kendi öz örgütüne ihtiyacı var. 

Sınıfın Gençlik Birliği Kuruluş Manifestosu'na PDF formatında ulaşmak için tıklayınız.