18 Kasım 2013 Pazartesi

Kıbrıs sorunu ve süreç üzerine



Ülkemizin en temel sorunlarından birisi olan, dahası bir çok problemin da kaynağı olan Kıbrıs sorunu uzun yıllardır gündemdeki yerini koruyor. Dönem dönem gündemin arka sıralarına itilse de günün sonunda bir çok sorunun ele alınması dönüp dolaşıp yine Kıbrıs sorunu ile ilişkilendirilmek durumunda kalınıyor. Sorununu yaratan etkenlerdeki yaşanan değişiklikler bir kez daha Kıbrıs sorununu gündemin ön sıralarına taşımaya başlamış durumda. Yaşanan gelişmeler doğrultusunda Kıbrıs sorununun  çözümü ile ilgili ortaya konan görüşleri bir kez daha değerlendirmek ve kendi duruşumuzu netleştirmek gerekliliği kendini dayatıyor. Sorunun etkenlerinin bugün için geldiği nokta, buna bağlı olarak ortaya atılan yeni “çözüm” modelleri, gerçek anlamda bir çözüm ile sorunu çözmeyen kısmi anlaşmalar arasındaki fark ve bu olası anlaşmalar karşısında alınması gereken tavırları bir kez daha ele almak durumundayız. Ülkede siyasal bir aktör olmaya çalışan bizler açısından bunu yapmak, duruşumuzu netleştirmek bakımından hem bir gereklilik hem de buna bağlı olarak önümüzdeki süreçte mücadeleye ne şekilde yön vermeye çalışmamız gerektiğini saptayabilmek için de önemli bir zorunluluk.

Sorunun çözümünden ne anlıyoruz?
Devrimci Komünist Birlik olarak Kıbrıs sorununu tanımlayışımızı daha önce ortaya koymuştuk. Kısaca yeniden özetleycek olursak; Kıbrıs sorunu Kıbrıs’ta yaşayan farklı toplumların, bu toplumlar arasındaki farklılıkları kullanarak hem toplumları hem de ülkemizi bölen, bölmekle de kalmayıp planlı bir şekilde işgal eden ve iradesini, bağımsızlığını gaspeden yerli işbirlikçileri ile birlikte yabancı emperyalist güçleri ülkemizden kovması ve kendi kendini yöneteceği bir yapının kurulması sorunudur. Yani bizler açısından temel sorun bu güçler tarafından toplumlar arasında yaratılan çatışmalar ve katliamlara bağlı ortaya çıkan güvensizlik vb alt sorunlar değil, bu sorunları yaratan ve sürdürülmesini sağlayan iç ve dış emperyalist güçlerin ülkeden kovulmasıdır. Bu yapıldığı koşullarda Kıbrıs’ta yaşayan farklı din, dil, ırklardan topluluklar arasında güvenin yeniden sağlanması ve Kıbrıs sorunu yaratılmadan önce olduğu gibi ülkedeki toplumların yeniden kardeşleşmesi sağlanabilir. Aksi takdirde sorunu yaratan etkenler ortadan kalkmayacağı, yani dış emperyalist güçlerin ülke üzerindeki etkileri kırılmadığı için, toplumlar arasında güven sağlanmasına yardımcı olacak koşullar yaratılmasına olanak yaratılamayacak ve dahası bu güçlerin çıkarları gerektirdiği durumlarda yeni çatışmalar için her zaman zemin hazırlanabilecektir.

Böylesi bir çözümün elde edilebilmesi için izlenebilecek yol ise bize göre son derece nettir. Eğer amaç gerçek anlamda kalıcı bir çözüme ulaşmak ise, yapılması gereken öncelikle ülkenin kendi dinamiklerine dayanan bir mücadelenin örülmesi ve bununla birlikte başta bölgesel çapta olmak üzere dünyadaki tüm ilerici, demokrat kesimlerle yabancı emperyalist güçlere karşı dayanışma içerisinde birlikte hareket alanları yaratılmasıdır.

Ülkenin kendi iç dinamiklerinden kastımız ise tabi ki bölünmüş her iki coğrafyayı da ve farklı dil, din, ırka sahip tüm toplulukları da kapsayan, başta işçi emekçiller olmak üzere, emperyalizm tarafından yaratılan mevcut yapıdan menfaat sağlama çabası içerisinde, onun devamından yana olmayan tüm kesimlerdir. Bazı çevreler özellikle kuzeydeki Kıbrıslı Türk sermaye kesimlerin de Türkiye işgali ile yok edilmeye çalışıldığını ve mücadelenin bu kesimleri da içermesi gerektiğini belirtiyorlar. Biz Kıbrıs sorununun yukarıda bahsettiğimiz çerçevede, yani emperyalizmin ülke üzerindeki bölücü ve sömürücü etkisini kıracak, toplumlar arasında güven ve kardeşleşme sağlayacak şekilde gerçek anlamda çözülmesini destekleyen her bir unsurun mücadeleye dahil edilmesinden yanayız. Bu bağlamda mücadeleye katkı koyacak sermaye çevreleri de varsa onları seve seve aramıza kabul ederiz. Ancak şu da bir gerçektir ki sadece kuzeyde de değil, hem kuzeyde hem de güneydeki sermaye çevrelerinin çok büyük bir bölümü zenginliklerini ülkenin mevcut bölünmüş ve emperyalizmin hegemonyasını kurduğu yapıya borçludurlar. Mevcut yapı bugün onlar arasından da bir çoğunu ezmeye başmamış olsa bile, büyük bir bölümü buna rağmen mevcut yapıdan kopmayı göze alamamaktadırlar. Dahası onları da ezen mevcut yapıyı, Kıbrıs sorununu çözecek olan ve halkın kendi kendini yöneteceği bağımsız bir yapıya tercih etmektedirler. Çünkü halkın kendi kendini yöneteceği yapıda küçük bir azınlık olan bu kesimin değil, geniş işçi, emekçi halk kitlelerinin iradesi belirleyici olacaktır. Buna rağmen geniş bir kesim olarak olmasa da bu kesimler içerisinden bireysel olarak, demokrat, aydın yapılarından dolayı mücadeleye katılacak kişiler olduğu da bir gerçektir. Ve sayıları az da olsa bu kişilerin mücadeleye katkı koymaları önemlidir. Yani bizler bu kesimlerin mücadeleye katılmasına karşı değiliz, ancak mücadelenin dayanacağı temel unsurların ülkedeki başta işçi, emekçiler ve bir oranda da memurlar, küçük esnaflar, küçük köylü üreticiler gibi mevcut yapıdan kopmayı göze alabilecek kesimler olması gerektiğini de net bir şekilde ortaya koymaktan çekinmiyoruz.

Böylesi bir mücadele sonucunda elde edilecek çözüm, direkt olarak sosyalist bir düzenin kurulmasını getirmeyecektir. Burada söz konusu olan ülkenin bağımsızlığını kazanarak emperyalist hegemonyadan kurtarılması ve halkın kendi kendini yönettiği demokratik bir düzenin inşa edilmesidir. Bu yeni düzende üretim ilişkileri o günkü ülke, bölge ve dünya koşullarına bağı şekillenecektir. Kapitalist ilişkilerin ne ölçüde sürdürüleceği, gerek ülkenin iç dinamiklerine, yani işçi sınıfının örgütlülüğü ve gücüne, gerekse de bölge ve dünyadaki devrimci güçlerin etkisine bağlı olacaktır. Ülke işçi sınıfı örgütlü ve güçlü olduğu, bölge ve dünyadaki devrimci güçler etkili konumlanışlar aldıkları ölçüde, yeni kurulacak düzen sosyalizmin inşasına doğru evrilecek, tersi koşullarda ise kapitalist ilişilerin etkisi daha hissedilir olmak durumunda kalınacaktır. İşte bu nedenle Kıbrıs sorunu bağlamındaki mücadelenin kapsamı onu enternasyonal bir boyutta ele almamızı dayatmaktadır. Çünkü hem mücadeleyi zafere taşıyabilmek, hem de kazanılacak zaferi koruyabilmek ve ileriye taşıyabilmek için, diğer birçok ülkeden çok daha fazla uluslararası dayanışma ve desteğe ihtiyaç duymaktayız.

Burjuva anlaşmalara karşı duruşumuz ne?
Bu noktada şunu belirtmekte fayda var; biz böylesi bir mücade yolunun gidilebilecek en zor ve çetrefilli yol, ancak gerçek bir çözümü elde edebileceğimiz tek mücadele seçeneği olduğunun farkındayız. Bizler gerçekçi siyasetler üretmeye çalışmaktayız. Sorunun etkenlerine bakıldığına bu sorunu ortadan kaldırabilecek daha farklı bir seçenek görünmemektedir. Örneğin TC işgalini ortadan kaldırmak için başka bazı büyük güçlerden destek alınması bazı kesimlere göre bir seçenek gibi görünebilir, ancak gerek TC işgalinin ortadan kalkması mümkün olması durumunda sorunun çözülmeyecek oluşu, gerekse de TC işgalinin devamlılığını sağlayan emperyalist yapılanmaların durumu nedeniyle işgalin bu yolla ortadan kaldırılamayack oluşu görülebilmektedir. Böylesi bir durumda gerçekçi olan seçeneğin bizlerin önerdiği, gerçekçi olmayanın ise emperyalist güçler arasındaki “çelişkileri kullanma” ya da “önce mümkün olanı elde etme” adı altında sorunun devamlılığına istemeden de olsa katkı koymak olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Biz şuan ülkemiz üzerinde hegemonya sahibi emperyalist güçler tarafından oluşturularak dayatılacak bir anlaşmaya peşinen karşı değiliz. Böylesi anlaşmaların sorunu çözemeyeceğini, ancak sorunu yeni koşullara uyarlamak ve söz konusu güçlerin çıkarlarını korumak için yapılacak yeni düzenlemeler olacağını biliriz ve bunu halkımızın görebilmesi için elimizden gelen tüm çabayı ortaya koyarız. Olası bu tip bir anlaşmaya, eğer mevcut yapıyı mücadelenin daha güçlü bir şekilde verilebilmesine olanak yaratacak şekilde değiştirecekse ve günün sonunda bu güçlerin hegemonyasının kırılmasını kolaylaştıracaksa elbette karşı çıkmayız. Ancak söz konusu güçlerin bunu göremeyecek kadar saf olmadıklarını ve sırf böylesi bir şeye yol açmamak için dahi mevcut yapıyı mücadele açısından daha uygun hale getirmeyeceklerini bilebilecek kadar öngörü sahibiyiz.

Kıbrıs sorununda gelinen yeni süreç ve anlaşma modelleri
Biz emperyalist güçler tarafından hazırlanarak dayatılacak bir anlaşmanın ancak üç olasılıkta mümkün olabileceğini söylüyoruz. Birinci olasılık; kendi aralarındaki hegemonya kavgalarından kaynaklanan çelişkilere sahip olan bu güçler arası dengelerde meydana gelecek bir değişikliğe bağlı yeni bir düzenleme yapma zorunluluğudur. Böylesi bir durumda yapılacak olan yeni düzenleme Kıbrıs halkının çıkarları gözetilerek değil, güçlü olan emperyalistlerin ülke üzerinde daha çok hegemonyaya sahip olmasını sağlayarak gerçekleşecektir. İkinci olasılık; uzun bir süredir bilinen ve son dönemde açıkça dillendirilen bölgedeki yeraltı kaynaklarının söz konusu güçler yararına  daha güvenli ve karlı bir şekilde sömürülebilmesini sağlamak için yapılacak yeni düzenlemedir. Bu olasılık giderek aratan bir olgudur. Ve önümüzdeki yakın dönemde böylesi bir düzenlemeyi içerecek bir baskın anlaşma olma ihtimali kuvvetlidir. Bu olasılığın da Kıbrıs sorununu çözmesi mümkün değildir, dahası böylesi bir gelişme sorunun gerçek anlmada çözümünü daha da zorlaştırması söz konusudur. Çünkü bu durumda emperyalist güçler çok daha güçlü bir şekilde ülkemize yerleşecekler ve en azından ülkemiz etrafındaki kaynaklar tükenene kadar da gitmeye niyet etmeyeceklerdir. Dahası benzer kaynaklara sahip diğer coğrafyalarda yaşananlara bakacak olursak, emperyalist güçlerin söz konusu kaynakları sömürmelerini maskeleyecek yeni karışıklıklar yapmaları, yani sorunu çözmek anlamında daha olumlu bir noktaya taşımak yerine yeni çatışmalarla daha da kötü bir pozisyona getirmeleri kuvvetle muhtemeldir. Bu nedenle önümüzdeki dönemde bu bağlamda bir anlaşma olasılığına karşı net bir duruş sergilemek ve halkımızın da böylesi bir anlaşmaya karşı çıkması için seferber olmak durumundayız. Buna bağlı ortaya çıkan üçüncü olasılık ise işçi, emekçi kitlelerin örgütlülüğüne dayanan bir halk hareketinin emperyalist dayatmalara karşı çıkması ve halkın kendi kendini yöneteceği, emperyalist hegemonyanın kırılacağı  gerçek anlamda bir çözümü hayata geçirme olasılığının ortaya çıkması durumunda emperyalist güçlerin halk hareketinin önünü kesmek için ortaya daha halktan yana görünen farklı bir anlaşma modelini atmasıdır. Böylesi bir anlaşma modeli sorunu çözmeyecek, sadece halkın örgütlü gücünü geriletip dağıtmayı amaçlayacaktır. Ve bunu başardığı oranda bir kez daha benzer bir gücün oluşmasını engellemek için çok daha ağır yeni sorunlar yaratılacaktır. Böylesi bir durumda bizler örgütlü halk hareketi ile birlikte emperyalist oyunları görmeyi ve mücadeleyi sonuna kadar götürmeyi becerebilmeliyiz.

Halkın örgütlü mücadelesi ile ortaya çıkarılacak kendi çözümümüz dışında olası tüm seçenekler sorunu çözmek bir yana, daha da içinden çıkılmaz bir hale dönüştürmekten başka bir sonuca yaramaycağı açıktır. Tüm bunlar bize tek seçeneğin halkın örgütlü gücüne dayanmak ve ülkemiz üzerindeki emperyalist hegemonyayı dağıtmak amacıyla mücadeleyi enternasyonal bir şekilde büyütmek olduğunu göstermektedir.

Devrimci Komünist Birlik olarak önümüzdeki süreçte tüm gücümüzle olası emperyalist dayatmalara ve aldatmacalara karşı kararlı bir şekilde durmak ve tüm işçi, emekçi halk kitlelerinin örgütlülüklerini artırmaları ile birlikte mücadeleyi yükseltmek durumundayız.