28 Temmuz Milletvekilliği Erken Genel Seçimlerinde Baraka ve
BKP ile birlikte Toplumsal Varoluş Güçleri adında bir güç birlikteliği kuran ve
seçimlere katılan Devrimci Komünist Birlik temsilcisi Yusuf Alkım BRT’de
yayınlanan resmi propaganda konuşmasında önemli konulara değindi.
Konuşmanın tam metni şöyle:
“Değerli halkımız,
28 Temmuz günü ülkemizin kuzeyinde kurulu olan ayrılıkcı
rejim çok kritik bir sınavdan geçecektir. 1974 yılında önce tam da bu günlerde
önce Yunan faşist juntasının askeri darbesi ile daha sonra ise bunu bahane eden
Türkiye Cumhuriyeti’nin askeri işgali ile, ülkemiz emperyalizmin planları
çerçevesinde bölünmüştür. Kuzeyde Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliği altında kurulan
sömürgeci rejim tam 39 yıldır toplumun tüm değerlerini ayaklar altına almakta
ve planlı asimilasyon poletikası adım adım hayata geçirilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti egemnleri tarafından bilinçli bir
şekilde üretimden koparılarak bağımlı hale getirilen ve ülkemizin kuzey
yarısında kurulan ganimet düzeni bu süre zarfında halkımızın bir çok kesimini
çeşitli menfaatlerle kendine bağlamış ve her geçen gün çürüyen bu yapıya karşı
yükselen tepkileri bastırmayı becerebilmiştir.
Bugün ülkemizin kuzey coğrafyasında Türkiye Cumhuriyeti’nin
etkin fiili kontrolü altında yaşayan Kıbrıs Türk Toplumu, uygulanan asmilasyon
ve entegrasyon poletikaları sonucunda toplumsal yok oluşla karşı karşıya
bulunmaktadır.
2000’li yılların başında mevcut rejime karşı yükselen muhalefet,
Annan Planı’nın masaya konması ve çözüm yanlısı söylemleri kullanan ancak
rejimle barışık olan güçlerin hareketin önderliğini ele geçirmesi ile kontrol
altına alınmış ve günün sonunda halkın barış ve çözüm temelli ayağa kalkışı
özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya nezdindeki işgalci pozisyonunun, çözümü
destekleyen taraf pozisyonuna
dönüştürmesi için kullanılmıştır.
2004 yılındaki referandumda çözülemeyen Kıbrıs sorunu ve
güçlü bir şekilde hükümete gelen CTP döneminde hayata geçirilen bir dizi uygulama,
barış ve çözüm yanlısı halk kitlelerinde ciddi bir umutsuzluk ve dağınıklık
yaratmıştır. 2008 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin AKP hükümeti tarafından
dayatılan ve halk tarafından “Göç Yasası” olarak adlandırılan ekonomik yıkım
paketi nedeniyle yeniden hareketlenmeye başlayan muhalefet karşısında, geri
adım atmak zorunda kalan CTP hükümeti, kendi eliyle meclise taşıdığı paketi
uygulayamayarak erken seçime gitmek durumunda kalmıştır. Yaklaşık 6 yıllık CTP
hükümetleri döneminde umutları çalınan halk ne yazık ki CTP’yi cezalandırmanın
yöntemini AKP hükümetinin de desteğini alan UBP’yi tek başına hükümete
taşımakta görmüştür.
CTP eliyle meclise taşınan ve UBP eliyle uygulamaya konan
yıkım poletikaları, sadece ekonomiyi değil toplumun tüm değerlerini daha da
hızlı bir şekilde yıkıma uğratmaya başlamıştır. İşte toplumsal değerlere karşı
yapılan bu saldırılar nedeniyle 2010 yılının başında 28 Ocak tarihinde ilk
Toplumsal Varoluş Mitingi büyük bir kitlesellikle gerçekleştirilmiştir. Bu ilk
mitingin önemi; bir yandan rejime karşı net tavır alan yapılar tarafından
yükseltilen “Sorun hükümette kim olduğu değil, Türkiye Cumhuriyeti
egemenlerinin dayattığı poletikalardır, yani irademizi kendi ellerimize
almaktadır” görüşü kitleler tarafından benimsenirken diğer yandan rejimle
bağlarını koparamayan CTP ve TDP gibi yapılar buna karşı “biz hükümete gelirsek
her şey düzelir” yalanını halka anlatmaya çalışmışlardır.
2 Mart tarihinde yapılan ikinci Toplumsal Varoluş Mitingi
başladığı saatlerde dahi benzer söylemlerini sürdüren rejimle barışık yapılar,
daha da ileri giderek rejime karşı net tavır alan güçlere karşı halkı
kışkırtmaya ve provake etmeye çalışmışlardır. Bizzat CTP ve TDP yetkilileri
verdikleri demeçlerle rejime karşı duruş sergileyen yapıları provakatörlükle suçlayarak
bizleri küçük bir azınlık olarak lanse etmeye çalışmışlar ve bu şekilde gerici
AKP iktidarına yaranmaya çalışmışlardır. Ancak ilkinden daha da yüksek bir
katılımla gerçekleşen mitingin başlaması ile büyük bir kitlenin rejime karşı
tavır alan yapıları sahiplendiği “Bu memleket bizim biz yöneteceğiz!” “Ankara
elini yakamızdan çek!” sloganlarının yüksek sesle meydanı doldurduğu
görülmüştür.
İşte bu gelişmeler nedeniyle bundan iki yıl önce yükselen
Toplımsal Varoluş Mücadelesinin önü
rejimle bağlarını koparamayan yapılar tarafından kesilmiş ve kendi
kontrollerinde hükümetçilik kavgasına alet edilmeye çalışılmıştır. Ancak halk
tarafından bunun kabul görmediği anlaşılınca rejime karşı duruş sergileyen
yapıların gücünün yetersizliği sayesinde muhalefet söndürülebilmiştir.
Bizler geçmişten beridir çeşitli yollarla toplumun en geniş
muhalif kesimlerini kapsayacak iş ve güç birlikteliklerini hayata geçirmeye
çalıştık. Özellikle Toplumsal Varoluş Mitingleri sonrasında bu çabalar, gelişen
muhalefet hareketlerinin bir kez daha rejim tarafından bastırılamamsı için daha
da artırılmıştır. Ancak bu çabalarımız kapsamlı bir ittifakın kurulabilmesine
yeterli olmamıştır. Baskın bir şekilde gündeme getirilen erken seçimler
bizlerin önüne; bu çabalarımızı daha da yoğunlaştırma ve 28 Temmuz günü
gerçekleşecek seçimlerde ortak paydalarda, muhalif kesimleri en geniş şekilde
bir araya getirme ve rejime karşı net tavır alan, bağımsız, birleşik bir
Kıbrıs’tan, kendi kendimizi yöneteceğimiz, kendi kendimize yeten bir ülke
kurmayı hedefleyen güçlü bir muhalif seçenek yaratma görevini koymuştur. İşte
bu süreç sonunda rejime karşı net tavır alan tüm samimi kesimlerle görüşülerek
Toplumsal Varoluş Güçleri oluşturulmuştur. Tüm farklılklarına rağmen Toplumsal
Varoluş Mücadelesinde ortak paydalarda bir araya gelen BKP, Baraka Kültür
Merkezi ve biz Devrimci Kominist Birlik bir dizi demokrat, aydın kişiyle
birlikte rejime karşı net tavır alan ve bu karşı duruşu BKP çatısı altında
seçim platformuna da taşıyan ve 28 Temmuz sonrasında halktan alacağı destekle
tüm baskılara ve engellemelere rağmen bu muhalefetini mescil çatısı altına da
taşıyacak olan güçlü bir seçenek yarattık. Bunu yaratırken mücadelemizi bu
köhne düzeni kuranlara karşı halkların kardeşliği temelinde yaptık!
İşte bu nedenle 28 Temmuz gübü BKP Toplumsal Varoluş Güçleri’ne verilecek her bir oy rejimin toplumu yok etmeye yönelik saldırıları karşısında örülecek muhalefet cephesine bir tuğlanın daha konulması anlamına gelecektir. İşte bu nedenle her türlü baskı ve engellemeye rağmen rejimin halkı ülkemizin kuzeyinde demokrasi olduğuna inandırmak için oluşturduğu, ancak hiç bir iradesi olmayan meclise gerçek halk temsilcilerinin girmesine ve orasını bir mücadele alanına dönüştürmesine destek olmak anlamı taşıyacaktır.
Bizler BKP Toplumsal Varoluş Güçleri olarak 29 Temmuz’dan
itibaren bize destek veren halk kitlelerini örgütlemek ve Toplumsal Varoluş
Mücadelesi’nde samimi olan ancak seçim sürecinde bu oluşuma katılmayan tüm
diğer yapıları da içeren bir yapılanma kurarak rejime karşı mücadelede
atacağımız adımları birlikte karara bağlayacağımız bir süreci başlatacağız.
Şu çok iyi bilinmelidir ki, 28 Temmuz seçimleri ne Toplumsal
Varoluş Mücadelesinin başladığı, ne de sona ereceği bir süreçtir. 28 Temmuz’dan
sonra kazanacağımız yeni mevziler ile Toplumsal varoluş mücadelesi hayatın her
alanını sarmalıdır.
Gelin başta ülkemizin kuzeyinde bu çürümüş düzeni kuranlara
ve dahası tüm dünyaya bu ülkede kendi iradesine ve geleceğine sahip çıkan, başı dik ve
onurlu bir halk kitlesinin olduğunu gösterelim!
Gelin toplumumuzu yok etmeye çalışanlara güçlü bir şekilde
“Bu Memleket Bizim Biz Yöneteceğiz!”
diyelim!